Anne-baba olmak

Abone Ol

Dünyanın en kutsal mesleği kadınlar için anne, erkekler için ise baba olmaktır. Diğer tüm meslekler anne ve babalıktan sonra gelir. Geçim sağlamak, dünyalık bir şeyler inşa etmek, mal biriktirmek, beton dikmek meslek değil, oyun ve eğlencedir, oyalanmadan başka bir şey değildir. Nedir anne-baba olmayı dünyanın en önemli işi haline getiren? Anne-baba olmak kendinden geçmek, fedakârlığa nefes vermek, geleceği inşa etmektir. Dünyaya kafa tutmak, tüketim çılgınlığına savaş açmak, sürüler, yığınlar değil dünyaya yön verecek, insani olan şeyleri insana hatırlatacak ve tekrar kazandıracak nesiller yetiştirmektir. Bir milleti ayağa kaldıran, ayakta tutan en büyük değerimiz olan gençliği anne babalar hayata hazırlar. İnsanın karakter gelişiminin en önemli dönemi olan 0-6 yaş arası anne-babaların ellerinde şekillenmektedir. Dolayısı ile anne-baba olmak, bir toplumun temellerini atmaktır.

Anne-babalar sadece 0-6 yaş döneminde, ilk, orta ya da lise yıllarında veya üniversitede değil hayat boyu evlatlarının yanında olmalı, onlara rehberlik etmelidir. Onları gözetlemeli, onlara aktif zaman ayırmalı, onlarla konuşmalı, istişarelerde bulunmalıdır. Evlatların anne-babaların kıymetini bilmeleri için öncelikle anne-babalar evlatlarının kıymetini bilmelidir. Onlarla hatıraları, anıları olmalıdır. Evlatlarının hayatlarında iz bırakmalı, kulaklarına küpe olacak sözleri nakış nakış işlemelidir. Bir evlat ne zaman sıkıntıya düşse anne-babasının bir sözü, bir yaklaşımı onların imdadına yetişmelidir. Bunun için anne-babalar evlatlarını önemsemeli, toplantılar, yoğun iş temposu, dünyalık kazançlar uğruna feda etmemelidir. Sadece maddi imkânları sunmakla üzerlerine düşeni yaptıkları yanılgısından kurtulmalıdırlar. İz bırakan, hayat kurtaran dokunuşlar her zaman manevi hamlelerdir. Maddi olan her türlü şey gelip geçicidir. Gelip geçici olan asla kıyamete kadar var olacak gerçeklerin yerini dolduramaz.

Anne-babaların işleri ne kadar yoğun olursa olsun, ne kadar yorulursa yorulsunlar çocukları ile sabah kahvaltısı etmenin yolunu bulmak zorundalar. Akşam yemekleri birlikte yenmeli. Evlatlarımız akşam yemeklerinin huzurlu ortamlarını düşünmeli gün içerisinde. Akşam yemekte babanın anlatacağı hikâyeleri, onlara soracağı soruları düşünmeli ve heyecanlanmalı evlatlar. Hafta sonu birlikte geçirilecek zamanı iple çekmeliler. Birliktelik, alışveriş merkezlerinin kasvetli ortamlarında değil, doğada, yeşilin ve mavinin olduğu yerlerde geçirilmeli. Gezmeler, huzur dolu yeşil alanlarda dikkatin sadece aile içerisinde yoğunlaştığı doğal ortamlarda olmalı. Hatıralar doğal alanlarda, sessizliğin kuş sesleri ve ağaç uğultuları ile renk kazandığı ortamlarda biriktirilmeli. Fotoğraflar yine doğal ortamlarda makineler aracılığı ile değil teknolojinin ulaşamayacağı göz mercekleri aracılığı ile çekilmeli. Unutulmayacak, silinip, kaybolmayacak şekilde.

Evlatlarımız huzuru aile ortamında, evlerinde, sıcacık yuvalarında bulmalı ki başkaca, bilinmeyen tehlikeli diyarlarda, yaramaz arkadaşlarda aramasınlar. Çay, kahve evlatlarla içilmeli, sinemaya evlatlarla gidilmeli, oyunlar evlatlarla oynanmalı, evlatlara önce anne-babalar gözlerinin içine bakarak, kucaklayarak “seni seviyorum” demeli ki, başkaları bu güzellikleri kullanarak evlatları anne-babalarından koparmasın. En büyük güzellikler, en unutulmaz mutluluklar önce anne-babalar ve evlatlar arasında yaşanmalı ki sahte olana kanıp gitmesinler. Anne babalar sonra ağlamak istemiyorsa evde evlatlarına çokça gülümsemeliler. Sevgi ve muhabbeti evde yaygınlaştırmalı ki, evlatlar evden uzaklaşmasın. Sevgi ve muhabbeti dışarılarda aramasın.

Evlatlarına sahip çıkmayan bir ülkenin geleceğini başkaları şekillendirir. Ekranlar, oyunlar, sosyal medya ve marka canavarları evlatlarımızı ham yapar, kapitalizm un ufak eder. Tüketim hastası bireyler ortaya çıkar. Bireysellik kazanır. Aile dağılır. İnanç şaşar. Tarih unutulur. Düzen bozulur ve geleceğimiz karanlığa boğulur.