YETERİNCE açıklama yapıldığı halde yeterince anlayamadığımız bir dünyada yaşıyoruz. Çaresizliği kabullenmeyi tetikleyen bu süreci sonlandırmak “anlama”ya bağlı olduğundan anlamak, “açıklama”dan önce gelmelidir. Çünkü sevmek, anlamaktan sonra gelir. Anlamak için, zekâyı değil, hafızayı önceleyen bir modele ihtiyaç duyuyoruz. Zihnin öğretileri ve tecrübeleri saklama yeri hafıza olduğundan anlama, bilme, hatırlama ve düşünme kuvveti zihinle ilgilidir.
Zihnimizi; bulanıklık, karışıklık ve kuşkudan engellemek ve onu işleyerek doğru seçim yapmaya açmalıyız. Bu zihin açıklığı, anlayışı tetikleyerek zihinsel algıyı asıl’a, öz’e yönlendirir ve yönlendirilmek istenen şeyin yalın bilgisine ulaşmayı kolaylaştırır. Asıl ve öz olana ulaşmak kolaylaştırıldığında, günlük yaşayan derinliksiz insanların bile zihninde sorgulama başlatmak an meselesi olur. Asıl önemli gelişme ise; bu sorgulama sayesinde insanın kendini ifade etme şeklinin, yerini kendini ifade etme zihniyetine bırakmasıdır.
İnsan, cesur kararlar alarak ve köklü değişiklikler yaparak kendi yalanlarının kurbanı olmaya son verebilir ve gerçeğe ulaşabilir. Hayatı anlamlandırmak da buna bağlıdır. Zihinlerin köleleştirilmesinin, bedenin köleleştirilmesinden çok daha tehlikeli sonuçlar doğurmakta olduğunu görenler için çare; çözümden yola çıkmaktır. Böylece; çözüm gelir ve sorun biter. Çünkü sorun, çözülmeye mahkûmdur.
Elbette çözüm; sıkıntıya katlanmayı, fedakârlıkta bulunmayı, görevini ne pahasına olursa olsun yerine getirmeyi hedefleyenlerin taşıdığı samimi yüreğin, selim bir akılla buluşmasını bekliyor. Gelenekten geleceğe koşmayı gerektiriyor. Emek vermenin, ümit vermek olduğunu, ümit vermenin emek vermek olduğunu bilerek, tüm olumsuz şartlarda ümidi temsil ederek köklerimizden kopmadan, geleceğe koşmayı hatırlatıyor.
Kendimizi yeniden hatırladık! “Olması gereken”i en güzel şekilde bize yeniden gösteren Ramazan’ın bereketiyle şekil ve görüntüleri aşarak öze döndük. Adeta, anlamak için dur(durul)duk! Şimdi bunu önce yılın tamamına, sonra ömrün tamamına yaymaktır meselemiz! “Olan”lara takılmadan, “olması gereken”e bakarak ve kaybettiğimiz şeyi kaybettiğimiz yerde arayarak nice güzelliklere erişebiliriz. Çünkü yayı geren bilek olsa da, oku atan yürektir!