Ankara-Washington Hattında Kaos Havası

Abone Ol

ABD Başkan Yardımcısı Biden’in beklenen Türkiye ziyareti gerçekleşti. Ziyaret, zamanlaması kadar izlediği seyir boyutuyla da bir çok mesajı birden içinde barındırıyordu. En azından, Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında gerçekleşen görüşmenin planlanandan daha uzun sürmesi ve her iki liderin   gazetecilerden soru almadan basın toplantısını sonlandırması ilişkilerde gelinen aşamayı ve sıkıntının boyutunu göstermesi açısından önemliydi.

Dolayısıyla, dört saatlik görüşmenin ardından gerçekleşen basın toplantısında liderler her ne kadar olumlu mesajlar vermeye çalışsa da, detayda ikili ilişkilerin geleceğini derinden etkileyebilecek sorunların varlığını halen koruduğu görüldü. Bu noktada olumlu mesaj verme gayreti bile, aslında ilişkilerin hiç de sağlıklı bir zemin üzerinde yürümediğini göstermesi açısından dikkat çekiciydi.

Nitekim, Türk-Amerikan ilişkilerinde Ortadoğu ağırlıklı olmak üzere, bir çok noktada ortaya çıkan krizlerin en başta “adlarının konulması” olmak üzere, çözüme yönelik “yöntem” ve “araçlar” bağlamında farklılıklarını koruduğu bu ziyarette de teyit edildi. Aynı şekilde, tarafların beklentiler ve hassasiyetler noktasında ortaya koydukları kırmızı çizgileri de muhafaza ettikleri teyit edildi.

Daha da önemlisi, tarafların “öncelikler” noktasında bile çok farklı noktalarda dolaştıkları görüldü.

***

Bu ziyaretin önemli sonuçlarından biri de, ABD’nin Türkiye’yi Mayıs 2013’ten bu yana tecrit etmeye yönelik politikalarına her şeye rağmen “esnek mukavemet stratejisi” çerçevesinde direnmeye devam edileceği mesajının diplomatik bir lisanla Biden’e verilmesiydi. Aksi olmuş olsaydı, toplantı ne bu kadar uzun sürer ne de taraflar basın açıklamasında soru almaktan kaçınırlardı.

Ziyaretin gerçekleştiği süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika ziyareti ve “uzaktaki yakın çevre”den verdiği mesajlar ile Başbakan Davutoğlu’nun Türk yakın çevresinin ayrılmaz birer parçası olan Bağdat ve Erbil ziyaretleri, hiç kuşkusuz Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği adına büyük bir önem taşıyordu.

Türkiye’nin burada elini güçlendiren en önemli faktörlerden birisi olan “enerji güvenliği” bağlamında yaşanan şu üç önemli gelişme de dikkat çekiciydi: 1. Türkiye’nin enerji borsası ve terminal ülke olma kapsamında hedeflerini bir kez daha ortaya koyduğu “Atlantik Enerji ve Ekonomi Konseyi Zirvesi 2014” (ki Biden ve ekibinin ziyaretlerinin en önemli gerekçelerinden birini de bu oluşturmaktaydı); 2. Doğu Akdeniz’de tırmanmaya devam eden kriz ve Türkiye’nin gerekirse savaşırız mesajı (ve bu noktada yeni denge-ittifak arayışları); 3. Rusya Devlet Başkanı Putin’in Türkiye’ye Aralık ayının başında gerçekleştireceği ziyaret ve bunun başta enerji güvenliği olmak üzere çok boyutlu önemi (ötekileştirilmeye çalışılan ve birer hedef haline gelen iki büyük devletin bir kez daha ortak tehdide karşı birlikte hareket edebilecekleri mesajını vermeleri ve açıkçası başta ABD olmak üzere, Batı dünyasının duyduğu rahatsızlık).

Diğer önemli gelişme ise, hiç kuşkusuz İran ile yürütülen nükleer müzakereler süreci/yeni bir dönem arayışı ve bunun ABD tarafından bir “sakal-bıyık meselesi” haline dönüşmeye başlaması. Süreçteki belirsizlik ve ortaya çıkacak farklı bir tabloya ABD’nin müttefiklerinin vereceği olası tepkiler, ABD’yi Türkiye noktasında daha dikkatli olmaya zorlayan bir başka etken olarak karşımıza çıkıyor.

Dolayısıyla Türkiye, ABD’ye elinin hiç de boş olmadığı mesajını sıcağı sıcağına gerçekleştirilen bu ziyaretler-gerginlikler üzerinden verdi ve Türkiyesiz bir ABD/Batı’nın en azından enerjisinin ciddi bir darbe alacağını gösterdi.

***

Türkiye’nin verdiği mesajlar çok net. Bunları sıralamak gerekirse: 1. Türkiye, başta “açılım süreci” olmak üzere, bölge Kürtlüğü işle yaşanan sorunlarda-işbirliği arayışlarında bir üçüncü tarafı kesinlikle istemiyor; 2. Gaz ve Kıbrıs temelli bir seyir izleyen Doğu Akdeniz krizinde ABD/Batı’nın Türkiye’nin çıkarlarını, tezlerini ve hassasiyetlerini esas alan bir duruş bekliyor. Aksi takdirde, Türk-Batı ilişkilerini sorgulama faslının biteceği ve Türkiye’nin başta Rusya ile olmak üzere yeni işbirliği/ittifak süreçlerini başlatabileceği mesajı veriliyor (bu noktada Ankara’dan zaman zaman yükselen Gümrük Birliği, Şanghay-NATO bağlamında verdiği mesajları göz ardı etmemek gerekiyor); 3. Bu gazın geçeceği en ekonomik istikamet Türkiye’dir; 4. Suriye konusundaki duruşumuz ve taleplerimiz de bir değişiklik söz konusu değildir; 5. Türkiye’ye rağmen, Türk yakın çevresi ve çıkar alanında yeni bir dizayn yapamazsınız. Yapmaya çalıştığınız takdirde biz de “kaos teorisini” pratiğe çeviririz.

Dolayısıyla, Türk-Amerikan ilişkilerinde son viraj olarak değerlendirilen Biden ziyaretinde ABD umduğunu pek bulamadığı gibi, süreç “çok boyutlu” önemli gelişmelere gebe görünüyor.

Bu noktada tüm gözler Beyaz Saray’da. Bakalım, Biden bu sefer neler söyleyecek ve bu konuşma Ak Saray ile Beyaz Saray arasında ne tür gerilimlere neden olacak Ne de olsa artık işin bir de Baydın (Biden) boyutu var!