Tarihin en büyük tele kulak skandalını ortaya çıktı. Dosya numarası 2011/762 olan belge ile 17 Aralık darbe girişimine kalkışan paralel yapının Selam Terör Örgütü’ adı altında alınan dinlenme izniyle yedi bini aşkın kişiyi dinlediği ortaya çıkmıştır. Bu bilgiler MOSSAD’a mı yoksa CIA’ya mi gitti Paralel yapıyı bir dış bağlantı olmadan ele almak doğru değildir. Stratejik ortağımız ABD ve girmeye kalktığımız AB bu olayın neresindedir Bu stratejik ortaklarımız bizi cemaatle kontrol altına mı aldılar. Bu bir milli güvenlik sorunudur. Bu kanunsuz dinlemeleri yapan ve servis edenler vatana ihanetten yargılanmalıdır. Bunca dinleme yapılırken bundan hükümetin haberinin olmaması da vahim bir durumdur. Bu durum mutlaka ele alınmalı ve sorgulanmalıdır. Hükümet idare ettiği kurumlara sahip olamamıştır.
Bu yaşanan dinleme skandalı bize gösteriyor ki, vesayet kabuk değiştirmiştir. Laik dayatmacı, askeri vesayet sistemi yerini, ılımlı, Protestan Müslüman vesayetine bırakmıştır. Madalyonun bir de diğer yüzüne baktığımızda; dünyayı yönetenler hiçbir şeyi şansa bırakmamaktadırlar. Bu olaylar bize bunu net olarak göstermektedir. Erdoğan-Cemaat işbirliği ABD’nin bir projesidir. Bunun kodlarını, ABD’nin önde gelen strateji kuruluşu RAND’da siyaset bilimci olarak çalışan, Dışişleri Bakanlığı’nda 20 yıl görev yapmış ve CIA’da Ortadoğu Masası’nda uzun zaman görev yapan Graham Fuller ile Washington’da 21-23 Mayıs 1998 tarihlerinde Zaman gazetesinde yayımlanan Ali Aslan’ın söyleşisinde bulmak mümkündür.
“İnancım o ki, eğer İslamcıların katılımına izin verilirse (burada Graham Fuller demokratik sisteme katılımdan bahsediyor.) Hatta iki ya da üç İslami parti olursa, çok daha arzulanan bir şey olur. Çünkü o zaman İslamcılar kendi aralarında tartışırlar. Değişik kanatlar oluşur. Daha ilerlemeci ya da muhafazakâr hareketler çıkar. Birçok farklı görüş açısı duyarız. Herhangi bir İslamcı hareketin siyasal İslam’ı ele geçirmesi önlenmiş olur ve İslami hareket yelpazesinin normal bir parçası haline gelmiş olur” Kendisine “İslamcıları çok mu seviyorsunuz, niçin birden fazla İslamcı parti olsun istiyorsunuz ” sorusunu yönelttiğimde, aldığım ilk tepki uzun bir tebessümdü. Ardından gelen cevapsa gerçekten bugün için her zamankinden daha fazla anlamlıydı.
“Ben İslami partileri sevdiğim için bunları söylemedim. Görüşlerine bazen katılıyorum, bazen katılmıyorum. Ama zannederim İslam nedir, şeriat nedir, bunlar nasıl tatbik edilir. Bu konuda söz söyleyen birden fazla partinin olmasının daha doğru olacağını söyledim. Bunların tek merkezden söylenmesini tehlikeli buluyorum. Birden fazla İslami partiyle bu konularda, zengin tartışmalar olur ve farklı görüşler ortaya çıkar. Bu demokratik süreç için daha iyi olur.” Aslında Graham Fuller dediğini daha iyi anlamak için bir espri aktarayım. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Fransız bir diplomat dedi ki: “Biz Almanya’yı seviyoruz. O kadar çok seviyoruz ki, iki tane Almanya olsun istiyoruz.” Bundan dolayı Fazilet Partisi bölünmüştür ve AKP kurulmuş ve yanına cemaat montaj yapılmıştır. Neden mi Sevdiklerinden tabi(!)
HSYK ve MİT yasası tartışacağımıza; bu paralel yapının, on yıldır bu ülkenin kılcal kan damarlarına nasıl sızdığını araştırıp bununla alakalı önlem almak gerekmiyor mu Burada hem iktidarın hem de muhalefetin vebali olduğunu düşünüyorum. Milli menfaatlerimize uygun kanunların çıkması için el birliğiyle çalışmaları gerekmektedir. Türkiye tele kulak skandalını tartışırken, başbakanın montaj olduğunu iddia ettiği, oğluyla yapmış olduğu telefon tapeleri internete düştü. Ortalık toz duman oldu. Eğer bu ses kaseti montaj ise vahim bir durum, yok montaj değilse durum daha da vahim. ABD’nin CIA örgütü ülkemizde, hükümet kuruyor hükümet yıkıyor, bunu yapmak içinde bir takım paralel yapılar oluşturuyor. Bu yapıların, ulusalcı, laik ya da cemaat olmasına bakmıyor. Kimin ne şekilde hizmet edebileceğiyle ilgileniyor. Ilımlı İslam’ın yayılması, Protestan İslam’ın oluşması için AKP-Cemaat ilişkisi Ortadoğu’yu bu şekilde dizayn etmek için bir proje midir Erdoğan ile Gülen arasındaki problem bu projenin aksamasına mı neden oluyor Bunu ayrı bir yazıda ele alacağım. CIA’nın kukla hükümet kullandığı ve onları yeri geldiğinde bir gecede yok ettiklerini artık bütün dünya bilmektedir. Bugün olanlar bundan başka bir şey değildir. Türkiye’de büyük bir medya ağı kuruldu, satın almalar yoluyla, polis teşkilatına, hukuk ve askeri alanlara sızdılar. Ve işte bu güç ağı, yani Gülen ve CIA ortak hareketi, Erdoğan’ı parlatarak hükümete taşıdı. Bugün olanlar bu ağın çatırdamasından başka bir şey değildir.
Ses kasetleri ve bir takım belgeler ortaya çıkmasına rağmen hâlâ hükümet, dava açmak konusunda yeterince istekli görünmemektedir. Acaba mevcut, savcı ve hâkimlere mi güvenmiyor Her ne kadar yerlerini değiştirmiş olsa da, “mevcut savcılar cemaatçi değil ama laik, bunlar da gerçeği ortaya çıkarmazlar” düşüncesi hükümetin ortak aklını, ortak korkularını mı oluşturuyor Sabah gazetesi olsun, Star gazetesi olsun, paralel yapının yaptıklarını çarşaf çarşaf manşetlerden vermektedir. Bir takım belgeleri ortaya koymaktadır. Devletin elinde olması ve dava açması gereken bu belgeler nedense gazete manşetlerini süslemektedir. Dün paralel yapının servis ettiği bu belgeleri, bugün yandaş medyaya kimler servis ediyor Medya üzerinden yargılamayı bırakıp, hukuk önünde yargılamak gerekmez mi
Bir paralel yapının varlığını herkes gibi ben de kabul ediyorum. Hükümetten bu yapı hakkında, Ergenekon’da olduğu gibi dava açmasını beklemek her vatandaşın hakkıdır. Bu ülke ne çektiyse vesayet sisteminden çekmiştir. Fakat başbakanın meydanlara çıkıp, ortamı germek ve hatları keskinleştirmek için bu paralel yapıyı kullanması doğru mudur Bu bir siyaset midir Yoksa algı oluşturmak için yapılan siyasi pazarlama mıdır Başbakandan beklenen bu yapıyı ortaya çıkarmak ve dava açmaktır… Aklanma yeri asla sandık olmamalıdır. Her şeye rağmen hukuk işletilmelidir. Bir sürü ses kayıtları ortaya çıkmıştır. Bunlar her ne kadar hukuksuzca olsa da, İktidarın birçok yanlış işlerini ortaya koymaktadır. Bunların tek bir nedeni vardır. On bir yıldır iktidarda olan AKP artık kendi içinde otokontrolü kaybetmiş durumdadır. Mızrak çuvala sığmamaktadır. 30 Mart seçimleri ya uyanmamızın ya da uyumaya devam ettiğimizin göstergesi acısından önemlidir.