Ama sen genç kızsın evlâdım!

Abone Ol

Ama sen genç kızsın evlâdım!

Geçen gün Zeytinburnu ndan metrobüse binip Altunizade ye gidiyordum. Birkaç durak gittikten sonra metrobüse binenler arasında orta yaşlarda bir hanım vardı. Hemen kapı girişinde oturan, muhtemelen üniversite öğrencisi veya o yaşlarda olan ve kendisine yer veren bu genç hanıma, Ama sen genç kızsın evlâdım diye mukabele etti yaşlı kadın!

Nezaketin öldüğü söylenen bir zamanda genç bir hanımın, böyle bir ortamdaki bu güzel davranışına karşılık söylediği, Ama sen genç kızsın evlâdım! cümlesini ilk defa duyuyordum. Kendisine yer verilen hanım, bu sözüyle ne demek istemişti Genç hanımın ayakta olmasından dolayı onun ne gibi bir durumla karşılaşabileceğini düşünmüştü Niçin böyle bir karşılık verme ihtiyacı duymuştu Sorular ve sorunlar üşüştü zihnime birden!

Yaşlı hanımın, bu zamana kadarki tecrübelerine göre, kalabalık bir ortamda genç bir kızın ayakta olması, rahatsız edilmesi anlamına mı geliyordu Kendisi yüzünden böyle bir duruma muhatap olmasını istememiş olacak ki, herkes duysun dercesine böyle bir sözü söyleyivermişti uluorta!

Bu sözün çağrışımları, zihnimde hayata ve yaşama dair birçok gel-git in yaşanmasına sebep oldu. Kurtlar sofrası nda olduğumuzu bir kere daha hissettim. İstanbul u tam da ortasından yararak seyrederken, İstanbul da yaşayan insanları işine ve evine taşıyan bu masum araçta güven sorunu yaşanıyordu. Demek ki kendisine yer verilen hanım şuur altında tam bir güvensizlik yaşıyordu topluma karşı!

Genç bayanın, kendisinden yaşlı gördüğü, belki de annesi gibi düşündüğü bu hanıma, Bu yaşa gelinceye kadar hayatın çilesini çektiniz, çok yoruldunuz, şu kısacık yolculukta benim de size bir katkım olsun, ayakta kalmayınız, oturarak seyahat ediniz anlamındaki tavrına karşılık; yaşlı hanımın da bir o kadar nazik ve düşünceli bir şekilde mukabelede bulunmasına hayran kaldım. Öldüğü söylenen nezaket ve insanın birbirine saygısı adına! Fakat bu sözün söylenmesine sebep olunan ortamın mevcudiyeti de bir o kadar can sıkıcı ve onur kırıcıydı!

***

Genç olmak hele de bayan olmak suç gibi bir şeydi büyük şehirlerde! Bayanları taciz etmekten sadistçe zevk alanlara insan demek mümkün mü Nezakete vurgu yapmak istediğimiz zamanlarda Burası İstanbul, ikinci bir İstanbul yok! diyoruz! Ülkemizin her yöresinden insanı bünyesinde barındıran, onların evlerine, çoluk çocuklarına rızık kazanmasına vesile olan kutsal bir mekândı İstanbul! Burada yaşayan herkes sokağa çıktığı andan itibaren kişiliğini ve kimliğini ortaya koyuyor! Kimin kaç okka çektiğinin tartıldığı muhasebe yeri gibi bir şehir İstanbul!

Bu yüzden İstanbul ilim, kültür, sanat merkezi olduğu kadar, aynı zamanda nezaketin de merkezidir. Çünkü ilim, sanat ve kültür nezaketi zorunlu kılar. Kültürlü insan hiç nezaketsiz insan olabilir mi İkinci ve en önemli husus ise rızık temin edilen bir mekân olmasıdır! İnsan rızkını kazandığı yeri kirletebilir mi Kirletirse rızkı kirlenmiş olmaz mı

İnsanlara her türlü eğitimle birlikte mutlaka ahlâk nezaket eğitimini vermek gerekir diye düşünüyorum. Nezaketsiz insandan, hatta nezaketsizliğin yaşandığı ortamlardan insana ve topluma hayır gelmez. Fıtrat dini olan İslâm ın, yoğun bir şekilde edep vurgusunda bulunması boşuna değildir. Ne buyuruyor Hz. Peygamber: Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti ve Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim!

Kültürümüzde illâ edep, illâ edep denmesi boşuna değildir. Ne bilirsen bil, ne yaparsan yap, bildiğin ve yaptığın hiçbir şey mükemmel ve sonsuz değildir. İnsanın ilminde de, sanatında da bir nâkısa ve son vardır. Buradaki noksanlığı tamamlayacak olan insanın nezaket ve edebidir. Çünkü kötü huylu kimseyi kimse kapısında barındırmak istemez. İnsanı hayırla andıran şey edebidir.

Büyük şehirlerde özellikle İstanbul da toplu taşıma araçlarında seyahat etmek bir çiledir, ne yazık ki yolculuğu çileye dönüştüren de bu vasıtalarla seyahat eden ve bu şehirde yaşayan insanlardır. Bulunulan mekân yaşanmaz hale getiriliyorsa, burada bir sorun var demektir. Elbette kişisel sorunlar başkalarına haksızlık etmeyi ve nezaketsiz davranmayı gerektirmez. Kuşkusuz bu tür sadist davranışlar ın arkasında başka sebeplerinin olması gerekir. Şehri yaşanmaz hale getirenlerin zihinsel sorunları olduğu akla gelen ilk husustur. Bu durum o kişinin illâ akıl hastası olması anlamına gelmez. Başkalarını taciz etmekten zevk almak da normal bir hal değildir.

İnsan, fıtrat olarak temizdir. Ne yazık ki insanın fıtratı aile, evet aileler, mahalle, okul ve iş ortamı gibi unsurlar tarafından bozulmuş ve bozulmaktadır. Büyük şehirlerde doğru ve dürüst davrananlar, hakka ve hukuka uygun hareket edenler kelaynak kuşu gibi görülmeye başlanmıştır.

Nezaket ve edebi kendilerine ilke edinen insanlara dair güzel örnekler yok mu derseniz, bunları bir övünç kaynağı gibi görmenin doğru olmadığını söylemem gerekir. Çünkü insanın fıtratına uygun yaşaması en tabii görevidir. Ben ahlâklıyım demek olmaz, sen zaten insan olarak ahlâklı olmak zorundasın.

Bir bayan kendisine yer veren genç hanıma Ama sen genç kızsın evlâdım demekle, birlikte aynı ortamları paylaştığımız kişilerin insanlığı nın tefessüh ettiğini haber veriyor böylece! Güven duyulması veya herkesin birbirine saygı göstermesi gereken bir ortamda, kuşkulu / korkulu bir tavır içindeysek geçmiş ve gelecek arasındaki yerimizi iyi düşünmek durumundayız. Milletler parasızlıktan değil, ahlâksızlıktan çökerler. Evet, insanın hayatında imkânlar çok önemlidir fakat bu imkânlar her şey değildir. Büyük imkânlar içinde olup da her şey den mahrum olan nice insan vardır. Bütün bunlardan sonra diyeceğim odur ki, bu iş dershanelerle ve dershanecilikle olmaz, hiçbir kimseyi dışlamadan vatan sathını bir bütün olarak görüp eğitim i öne çıkartmak şarttır. Çünkü bir insanı ahlâken eğitmeden, sadece zihnen eğitmek topluma bir belâ kazandırmaktır.

DR. İHSAN ALPEREN