Allah’ım! bu kurban sanadır

Abone Ol

(Metin Yüksel ve Şehadete Yürüyüşü)

Şüphesiz ki şehitlik yüce Allah’ın bazı seçkin kullarına lütfettiği özel bir ikramdır. Allah davasına samimiyetle sahip çıkan ve bu yolda gözünü budaktan esirgemeyen gerçek erlere lütfedilen bir ikram! Bu ikrama nail olmak için öncelikle samimi bir niyet, bitmek tükenmez bilmeyen bir arzu ve hiç son bulmayan bir kovalama gerekir. Gece-gündüz Allah davası uğrunda koşarak bu ikramlardan nasibine düşen payı alıp Alayı İliyin’e yükselenlerden birisi de Metin Yüksel’dir.

Milli Görüş Hareketi’nin 1980 öncesi milletimize Hakkı ve hakikati anlatmak ve onları emperyalizmin sofrasında meze olmaktan kurtarmak için kurduğu teşkilatlarından birisi de Akıncılar Derneği’dir. Akıncılar Derneği 1975 yılında Ankara’da genel merkezi açıldığında Metin Yüksel hemen bu harekete katılmış ve bir yıl sonra yani 1976’da bir grup arkadaşı ile birlikte “Fatih Akıncılar Derneği”ni kurmuştu. 

Fatih’in en yoksul ve en karışık mahallelerinden birisi olan Haydar semtinde kurulan bu dernekte Metin Yüksel dava arkadaşları adeta bir destan yazdılar. Gerek davet ve tebliğ çalışmalarıyla ve gerekse yoksul, kimsesiz ve hastalara sahip çıkıp yardım etmeleriyle çok kısa zamanda bölge halkının güven ve desteğini kazandılar.

Tabii Metin Yüksel sadece bir bölgeye hapsolmayacak kadar hareketli ve heyecanlıydı. Onu bu yardım ve tebliğ çalışmalarının tatmin etmesi mümkün değildi. Zira ülkenin her tarafı adeta bir yangın yerini andırıyordu. Bunun için Metin Yüksel gücünün yettiği nefesinin ulaştığı her yere, her faaliyet koştu. Yılmadı, yorulmadı, yıkılmadı. 

Nerede bir kavga olsa Metin oradadır. Nerede bir yürüyüş olsa Metin en baştadır. Nitekim şehadete yürüdüğü günün sabahında daha İzmir’de katıldığı mitingden yeni dönmüş ve henüz eve uğramaya ve geldiğini haber vermeye dahi fırsat bulamadan işe koyulmuştu.

Daha 19 yaşında üç kurşun yarası aldı. Ama bu onu asla korkutmadı. Geri adım attırmadı. Aksine daha da kamçıladı. Irkçılara ve solculara Fatih sokaklarını dar etti. 

Kalbi İslam coğrafyasındaki bütün mazlumlarla birlikte atıyordu. Müslüman gençliğin Keşmir’in, Patani’nin, Moro’nun, Eritre’nin neresi olduğunu bilmek şöyle dursun adını dahi duymadığı bir dönemde bütün bu mazlum coğrafyalar bizzat Metin Yüksel’in kendi eliyle çizdiği afişlerle Müslümanların gündemine geliyordu.

Tabii ki Metin Yüksel’in bu ümmet şuuruna sahip olmasında âlim bir babanın gözetiminde yetişmesi etkili olduğu gibi, ayrıca da Milli Görüş’ün muhterem lideri Erbakan Hocamızın siyasi çizgisinin de etkisi çok büyüktür. Zira MTTB ve AKINCILAR Derneği vasıtasıyla organize ettiği gençleri o gün çok şiddetli bir şekilde süren sağ-sol çatışmalarına bulaştırmadan sağ salim bir şekilde sahil-i selamete ulaştıran şüphesiz ki Erbakan Hocamızın takip ettiği siyasi çizgi ve dillendirdiği ideolojidir. 

22 Şubat Metin Yüksel’in 27 Şubat ise üstadı Erbakan’ın vefat tarihleridir. Her ikisini de bir kez daha rahmetle ve gıptayla anıyoruz. Birisi tabanda diğeri tavanda Hakk’ın hâkimiyeti için son nefeslerine kadar mücadele etmiş, Allah’a verdikleri sözde sebat etmişlerdir. 

Şehidin babası büyük âlim Sadreddin Yüksel hocamız şehadete yürüyen oğlunun pak alnını öperken büyük bir teslimiyet ve metanet içerisinde şöyle demiştir: “Allah’ım! Bu şehit Sanadır, kabul et.” 

Evet! Bu ağır hediye Rabbine yürürken bizlere de inşaallah kıyamete kadar unutulmayacak bir sevda bırakmıştır. Şehadet sevdası…

“Müminlerden öyle erkekler vardır ki, Allah’a verdikleri sözde sadakat ettiler: Kimi (şehid oluncaya kadar dövüşeceğine dair) adağını ödedi (şehid oldu), kimi de (şehid olmayı) bekliyor. Onlar asla verdikleri sözü değiştirmediler.” (Ahab, 23)