Allah, bu millete zeval vermesin!

Abone Ol

Gazeteleri okumak için bilgisayarın başına oturduğumda boğazıma bir düğüm atıldı. Yok, olmaz diye kendimi teskin etmeye çalıştım. Ancak göz göre göre oluyordu. Hemen televizyon açtım, haberler hiç iç açıcı değil, internet giderek kötüleşiyor. Telefonuma çok ürkütücü haberler geliyordu. Yüreğim yerinden çıktı çıkacak yaşadığım hissiyatı aktaracak kelime bulamıyorum. Tedirgin, kaygılı ve sürekli ağzımda ‘Allah devlete ve millete zeval vermesin’ duası ile bir iyi haber umuduyla ne kadar oturduğum yerde öyle kala kaldım bilmiyorum ama insanın ‘vatan’ duygusu ne demek olduğunu en iyi anladığı zaman başka bir ülkede yaşadığı zaman olduğunu ilk pasaport kontrolünden geçerken anlamıştım. Yaşadığım aylar boyunca pasaportumun, ülkemin, tarihimin ne kadar derin ve etkili izler taşıdığını yakini olarak yaşayarak görüyordum. Onun için vatan sevgisi, devletin varlığı ve onun ayakta olması her şeyden önemli geliyor. Hükümetler gelir geçer ancak devlet sıhhati ile hep var olmalı ki attığın adıma emniyet gelsin. Hiçbir darbe hiçbir gerekçe ile aklanamaz. Onun için şükür ki millet bu kalkışmaya pirim vermedi. “Allah’ım, bu memleket bütün garip gurabanın umudu, sen yardımını esirgeme, ezansız, bayraksız bırakma” âmin.

Vatan söz konusu olduğunda her şeyi bir tarafa bırakıp, kenetlenmek ve bütün belaları defetmek durumunda olduğumuzu çok acı bir şekilde bir daha tecrübe etmiştik. Bu bindirilmiş, satılık kıtaların nasıl bir zehirle beslendiklerini görmek insanı derinden sarsıyor. Kendi halkına silah sıkmayı bırak bomba yağdırmanın hiçbir izahı yoktur. Uyduruk bildiride geçen “yurtta sulh cihanda sulh” cümlesi bile darbe girişimi ile nasıl yan yana durur akla seza bir şey. Bu toplumun sinesine saplanmaya çalışılan hançer milletin rikkati ile bertaraf edildi ancak daha uyanık, her zamankinden daha dikkatli olmak mecburiyeti hâsıl oldu. Türkiye’ye biçilmeye çalışılan kaftan için bu millete her türlü bedel ödetme girişimi; bu dikkatle, birlik ve beraberlik ile ve de devlet millet kaynaşması ile savuşturulabilir. Herkesin sorumluluk alması gereken ve sorumlu davranışlara, sözlere, adımlara ihtiyaç duyulan bir eşikteyiz. İçerden ve dışarıdan ateş çemberine alınmak istenen “İstiklal”e sahip çıkmak zorundayız.

Gidecek bir yerimiz yok, vatanımızı hep beraber “cennet yurdu” yapmaya mecburuz. İşte o zaman bu nevi oyunlar, hileler, desiseler, ihanetleri tezgâhlayacak mihrakların cesareti kırılabilir. Bütün memleket evlatlarını renkleriyle bağrına basacak devlet idaresi, müşfik bir dil ile toplumsal kaynaşma sağlanmalı ve bütün ihanet şebekeleri bağlantıları ile birlikte def edilmeli. Oyunun nerelerde tezgâhlandığını unutmadan, piyonlara aldanmadan yüksek bir teyakkuz hali içerisinde adım adım bu çember dağıtılmalı. Toprak ayağımızın altından kaymadan, zeminin kayganlığını görmek gerekiyor. Bir birimize şefkat ve merhametle yaklaşalım, bu dostlara güven düşmana ise korku vermenin en güzel yoludur. Birbirimizi daha çok dinleyelim, daha çok anlamaya çalışalım. Bu ülke, dünyanın en güzel yeri, bu ülkenin insanları çok güzel insanlar bunu unutmayalım. Bir de ‘güzelimiz çirkinimizden çoktur’, onun için de aşamayacağımız hiçbir engelimiz yoktur. Allah, her türlü beladan, musibetten esirgesin, devlete ve millete zeval vermesin! Hoşça bakın zatınıza…