Hadi bugün kötü alışkanlıklarımızdan bahsedelim biraz.
Kaşıyalım yine yaralarımızı, başımızı çevirdiğimiz, gözümüzü kaçırdığımız
kadrajları, başkalarının kelimeleriyle yetindiğimiz nicelerini analım bir kere
daha. Belki hatırlamak miladı olur hayatımızın. Kim bilir
Aklıma ilk geliveren kötü alışkanlığımız alışmak !
Doğuştan gelen haklarımız var bizim. İnsan olmak bizi aynı çizgiye getiriyor
zaten. Sonradan kazanılmış ve edinilmiş hakların doğuştan bize verilen hakları
gasp etme hakkı var mıdır Cevap sarih aslında değil mi Olamaz böyle bir şey.
O zaman söyler misiniz bana dünyada ki bu adaletsizliğin sebebi nedir
Avrupa nın insan haklarını koruduğuna, Amerika nın özgürlükler ülkesi olduğuna
hangi ara alıştınız Afrika daki çocukların ölmesi gerektiğine, susuzluktan
dudaklarının çatlamasının zorunlu olduğuna, kucağındaki ağlayan çocuklarla en
güzel pozları onların verdiğine ne zaman alıştın, nasıl kabullendin
İsrail in azgınlığına, Müslümanların evlerini başına
yıkmasına, kadınlara sokak ortasında kurşun sıkmasına, canı sıkıldıkça Gazze yi
bombalamasına; Arakan a, darağaçlarına, kıyıya vuranlara, vurulanlara, pazar
yerine düşen bombalara hangi ara alıştın
Trafik ışıklarında cama vuran suriyesiz kalmış
çocuklara, doğdukları evin yıkılmışlığına, oynadıkları parkın üzerinden tank
geçmişliğine, dönüp dönüp ardına bakanların memleketlerini ne zorlukla terk
edişine, geldiği yerde onları sarmalayan sıkıntılar zincirine, insan hakları
savunucusu (!) ilan edilen batının onların yaşama hakkı üzerinden pazarlık
yapıyor oluşuna, bu meselenin basına Kayseri Pazarlığı olarak yansımasına,
ahlaksızların ahlaklılardan daha cesur olmasına, umursamamaya, kulak tıkayıp
göz yummaya niye alıştın Koca memleketi sınıflandıranlara, iktidarını her
türlü adaletin üzerine koyanlara, ortada onca sıkıntı aşikârken hiç mi iyi bir
şey yapmadılar çığırtkanlığı yapanlara, karton kutudan çocuk odaları resmi
dolanırken sosyal medyada inadına yeni trendleri tıklamaya, tamamı kurgu olan
televizyon programları ve yarışmalara, dizilerin repliklerinden siyaset
üretilmesine ne zaman alıştın
Dünya gerçeği kılıfının ardında saklanmak ise başka bir
kötü alışkanlık aslında. Ahiret gerçeği ni unutturmaya yönelik hassas bir
propaganda. Bu kötü alışkanlığın başlığına kılıf bulmak diyelim biz. Tevile
ihtiyaç duyması cümlelerimizin aslında bu alışkanlık yüzünden olduğunu
düşünmüyor değilim. Sürekli yanlış anlaşılıyorsak bir sorun var bence. Yanlış
anlaşılmaktan korkuyor ve gizliyor kimi gerçekleri, vicdanımızın bizi terk
ettiğine bir misal aslında. Bilgi edinme yolları belli aslında. Akaidimizin
bile girişidir üstelik. Akıl, beş duyu ve tevatür haber! Üçüncü kademede oluyor
işte ne oluyorsa. Haberin kaynağının araştırılmasına gelince iş çetrefilleşiyor
mesele. Kolektif bir kılıf bulma operasyonu devreye giriyor burada. Yahut şöyle
diyelim; kılıfı başkası buluyor, bize giydirmek kalıyor! Eskiler duyduğuna
değil, gördüğüne inan derlerdi. Bugün yaşasalardı asıl önemli olanın ne
duyduğun, ne gördüğünden çok nerede durduğun olduğu fikrinde ittifak
ederlerdi. ya bendensin ya ondan gibi bir kutuplaşma başlıca kılıflardandır
mesela. Hangi gerçekleri örtmek için kullanıldığını bulmak ise akaid gereğidir.
Kendi fikrimiz ve tercihlerimizden korkuyor olmak bir
diğer kötü alışkanlığımız. Kapağa aldanmak diye de özetleyebiliriz. Kitabı
kapağı sattırır fikri doğru görünse de, o kapakların arasında duranın önemini
küçültmesi bakımından, kötü amaçla kullanılması muhtemel olmasından uygulamada
birçok sıkıntıyı da beraberinde getiriyor. En çok reklamı yapılanın yahut en
çok satanın en iyi olması paradoks dünyasının en girift tartışmaları
arasındadır zaten.
İstiklal Marşımızın kabulünün 95. Yılını andığımız şu
günlerde güncelini kaybetmeyen bir hatırlatma yapalım. Hak mevzusuna layık
olanı da özetlemiş olalım. Hakkıdır Hakk a tapan milletimin istiklal
Alışmak, işin biraz istemsiz tarafı. Bizi tüm bu
saydıklarımıza alıştıran var. Kılıf kısmında bazen biz şartları zorluyoruz. Tüm
bu kötü alışkanlıklarımızın varlığı yetmiyormuş gibi, alıştıklarımızın dini alt
yapısı olsun diye de bir uğraşın içine giriveriyoruz. Kalbimizi referans almak
mantıklı geliyor. Oysaki din ve dini her ne varsa önce ehliyet gerektiriyor.
Akıl dediğimiz bilginin sebebi olan mefhum yaptıklarımızı dine uydurmak için
bizi manipüle ediyorsa orada bir sıkıntı olduğunu fark etmek en akıllıca iş
aslında. Din belliyken ona uymak en kolayıyken, Yaratıcı bize şah damarımızdan
daha yakınken, kalbimize sığmışken âlemleri yaratıp, âlemlere sığmayan
Kurtulmalı kötü alışkanlıklardan. Emrolunduğu gibi
dosdoğru olmalı insan. Haksız mıyım
Kalbinizin sahibine emanet olun
Eyvallah!!!