Alexin hatırlattıkları

Abone Ol

Bugün bir özeleştiri yapmak niyetindeyim. Kimse alınmasın, biraz "kendimizi," yazmak gibi bir derde düştüm.

Sabrınıza sığınarak, sözü biraz dolandıracağım. Çünkü bu tür konuları "bodoslama" dalarak anlatmak bir anlam ifade etmiyor bazen.

Kaç haftadır Fenerbahçeli Alexle yatıp, kalkıyoruz.

Futbolu ile ayağını konuşturan Alexin, veda konuşması tutarlıydı. Brezilyalı futbolcunun açıklamaları, onun ne kadar derin bir analiz yeteneğine sahip olduğunu gösterdi.

Bir kulüp başkanı edasıyla yaptığı konuşma nerede, bir futbolcu ağzıyla konuşan kulüp başkanı nerede

Alexin 8 yıllık Fenerbahçe serüvenini anlatırken samimi olduğunda herkes hemfikir.

Futbol oynadığı zaman diliminde, futbol yaşantısının bitmiş olduğunu, bundan sonra ancak arkadaşlıkların hatıralarının yad edebilecek anılar bıraktığını söyledi.

"Beraber üzüldüğümüz ve sevindiğimiz çok güzel anılarımız oldu. Mutluluğu da yaşadık. Üzüntüyü de. Çok kötü yenilgilere de katlandık ve bunun yanında çok güzel galibiyetler de tattık. Hayat nasılsa futbolun içinde aynısını yaşadık" diyor.

Evet, inişli çıkışlı futbol hayatı... Herşeye rağmen Brezilyalı futbolcu, hem teknik yönetmeni Aykut Kocamana, hem de Fenerbahçe Kulübü başkanı Aziz Yıldırıma ve kulübün yönetim kadrosundaki herkese teşekkür etti.

Ben centlimence teşekkür faslının altında, derin bir hayal "kırıklığı" yaşadığına inanıyorum Alexin. Çünkü, ünlü futbolcu zaman zaman ailesini ihmal ederek, çocuklarını bir kenara bırakıp, kendini kulübüne adamışken... Kulüp başkanının, "Ben Fenerbahçenin menfaatleri için gerekirse saniyede karar veririm" sözleriyle takımı ayakta tutan futbolcuların çabasını önemsiz görmesini doğrusu yadırgadım.

Sekiz yıl tüm özverisiyle top koşturan bir futbolcunun arkasından söylenmemesi gereken sözlerdi bunlar. Kulübe sırtını dayanarak, bireyleri küçümseyen, tepeden buyurgan, umarsız ve insanların emeğini hiçe sayan bir zihniyet, kuşku yok ki, o kulübü başarıya götüren emeğe en büyük saygısızlığı dile getiriyor demektir.

Bu kulüp milliyetçiliğinin en bariz göstergesidir.

Fenerbahçe eski file bekçisi Rüştü Rençberin bir gazeteye verdiği demeçte, "Eğer ben Fenerbahçeden ayrıldığım zaman konuşsaydım, yer yerinden oynardı. Ama sustum" demesi... Öte yanda "Alex"le ilgili görüşü alınan eski Fenerbahçe golcüsü Ogün Altıparmakın benzer durumu kendisinin yaşadığını söylemesi, bir gerçeği su yüzüne çıkarıyor;

Türk futbolunda "kol kırılır yen içinde kalır."

Aynı durum hem cemaat bünyesinde yaşanıyor, hem de medya sektöründe.

Geçenlerde uzun yıllar bir cemaatin vakfına mensup bir dostumun, yıllar sonra bir idareci ile ters düşmesinin ardından kapı dışarı edildiğini anlatması, bana bu olayı hatırlattı.

Eminim bu yazıyı okuyan bazı okurlarımızın da benzer olayların başından geçtiğine inanıyorum. Ama "kol kırılır yen içinde" kalır düşüncesiyle hem cemaate zarar gelmesin diye ses çıkarmıyor, hem de hayatının sonuna kadar cemaatten dışlanma endişesi yaşıyor.

"Uzun yıllar, bu camiaya emek verdim, her türlü hizmeti yaptım. Gecemi gündüzüme kattım. Şimdi kapı dışarı edildim. Tek kuruş sermayem yok, tazminat hak getire..." diyor...

Bu olay, ne ilk, ne de son.

Camiaya zarar gelmesin diye ses çıkarmayanların erdemli duruşuna karşılık ne yazık ki, cemaati yöneten idareciler aynı "erdem"i gösteremiyor. Kurumun menfaatini üstün tuttuğunu iddia edenler, kapı dışarı ettiği kişi kadar onurlu davranmıyor.

Medya sektörüne baktığımızda, özelikle hem muhafazakar, hem de iktidara yakın bir mevkutede uzun yıllar saçını başını ağartmış bir gazetecinin işine aniden son veriliyor. Ne bir açıklama, ne bir gerekçe!

Ve bu yöneticinin sırf müessesenin menfaati için yaptığını söylemesi, ayrı bir utanç... O gazetecinin gecesini gündüzüne kattığı, yıllarını gazete sütunlarında çürüttüğü hiçbir şey ifade etmiyor... İnsafsızca tek bir kalemde iş hayatı feshediliyor. Tıpkı Alexin üstünü çizdikleri gibi.

Yıllardır vakıf bünyesinde gençliğini adayanlar, hizmet edip talebe yetiştirenler, tepeden atanmış basiretsiz idareciler tarafından "aforoz" edilirken, buna kimse ses çıkarmıyor. Adeta bu suça "ortak" oluyorlar.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Çünkü bu olay ne ilk, ne de son.

Ama, Müslümanlığı elden bırakmayan idarecilerin artık aklını başına toplama zamanı gelmiştir. Çünkü Allahın emir ve yasaklarının hemen hemen dörtte üçü "kul hakkı" ile ilgilidir.

İdareciler, belli ibadetleri yerine getirmekle yükümlülüğünü tamamladıklarını sanıyorlarsa büyük bir yanılgı içinde...

Halbuki Allah her türlü günahı affettiği halde "kul hakkı"nı asla affetmiyor! Bir hatırlatalım dedik.