Aklını Kiraya Verme!

Abone Ol

Düşünsel kırılmaların tarihi kavram kırılmalarıyladır.

Bir toplum üzerinde eğer bir operasyon yapılacaksa, değişime sürüklenecekse

önce onların kavramları üzerinde gerekenler yapılır. Bu, bir düşünce temeline dayanmayabilir.

Önemli olan gerçekliği olsun ya da olmasın ortaya bir düşüncenin konulması ve

ikame edilmesi sağlandı.

Aklını kiraya verme! düşüncesi, Müslümanların gerek

düşünsel ve gerekse siyasal bir çıkış yakaladığı zaman ortaya atıldı. İslâm

düşüncesi karşılık bulunca, tabiî İslâm düşüncesinin öncülerini göz ardı etmek,

düşünce kırılmasını sağlamak adına yapıldı. Bunu yapan da Müslüman gazeteci ve

kimi kırık entelektüellerdi. Bununla Müslümanların önde gelen düşünürlerinin,

siyasa önderlerinin gözden düşürülmesine dönük oldu her zaman. Bu, kimi zaman

farklı propagandalar ile yapıldı, yapılmaya da devam ediliyor. Bunu yapanlar

kimi zaman kendilerini öne çıkarmak adına yaparlar. Bu, şu anlama da geliyor.

Siz onlara kulak vermeyin dediklerini yapmayın, bana kulak verin beni

dinleyin.

Bir de şu son yıllarda gerek dinler arası diyalog ve

gerekse medeniyetler arası diyalog sürecinde de başka bir biçimde dile

getirildi. Doğrudan ya da dolaylı olarak. Medeniyet ve İslâmî kavramlar

merkezli oldu daha çok. Müslümanlar ılımlılaştırılırken bir yandan da

sekülerleştirilmeye doğru sürüklendi. Başlangıçta bunlar yapılırken iyi niyetli

bir yaklaşım olarak algılandı. Hatta özgün bile bulundu. Kasıt ile niyet farkı

görülemedi. Bunda niyet iki yönlü. Biri, toplumu güdülen kimseler olarak

algılatmak, bundan kurtarmak. Bu yolla güdülmeyin denilmek istendi. İkincisi

ise kendilerinin dikkate alınmasını sağlatmak. Yani kendilerini öne çıkarmak.

Varılan sonuçlar nedir ona dikkat etmek gerekiyor. Çünkü böyle bir sürecin sonunda,

İslâm düşüncesinden uzaklaşmak. Bütün bu kavram değişimleri ve üzerinde oynamak

olarak görülüyor. Hatta bu girişimlerin daha önceleri var. Üstatlara, ustalara

ve ağabeylere karşı çıkmak, onların saltanatını yıkmak. Bu yapılırken önde

gelen düşünürlerimizin, yazarlarımızın ve öncülerimizin eserlerinin

okutulmamasıydı amaç.

Siyasetin önde gelenlerini de politbüro üyesi olarak

nitelemek. Yani onların deneyimleri, emekleri, tecrübeleri göz ardı edilerek

tamamen hayattan çıkarmak, devre dışı bırakmak.

Bu gibi girişimler onlar açısından başarılıydı. Kitleler

onların peşine takıldı ve tam bir anarşizm dönemi başladı. Öncülerini okumayan,

dinlemeyen, sosyal ve siyasal çalışmalardan uzaklaşmak.

Bu gibi eylemlerde bulunanlar, ortaya ne bir eser

koyabildiler, ne de bir başarıları var. Ortama bir yozluk hâkim oldu. Bu da

Müslümanların ideallerini yitirmelerine neden oldu.

Elbette bir toplumun önde gelenleri var. Entelektüelleri

var. Onlar çabalarıyla kendilerini geliştirmiş bir yere gelmişlerdir. Kitleler

ise doğaları gereği, bulundukları koşullara göre hayatın içindedirler. Onlar

elbette ya öncüleri, bilgeleri dinleyerek, yazarları okuyarak bilgilenirler.

Şu soru sorulmuyor o kimselere. Aklınızı kiraya vermeyin

ama aklın boşluğuna kim ve kimin bilgileri alınacak, kimin söyledikleri

alınacak Onlar için bunun cevabı yok elbette. İnsanlık üzerinde estirilenler

ister istemez boşlukta kendine yer buluyor. Yabancı düşüncelerin hayata

girmesinin asıl nedeni budur. Kavramsal boşluklar olunca başka kavramlar ve

anarşi kendine yer buluyor. Bugünün insanının dağınıklığının en temel nedeni de

budur.

Asıl tehlikeli olan yanı da Kur an ve sünnetin hayattan

çıkarılmasıdır. Eğer bunlar olmazsa insan aklı ve belleği başka şeylerle dolar.