Bu yılın “Aile Yılı” ilan edildiğini, onları görünce anımsadım.
Acıklı hallere düşmüşlerdi.
Aileyi hiçe sayan, küçümseyen tavırlar, sevginin, saygının, merhametin terk ettiği bir yuvayı; duvarlar ayakta tutamamaktaydı.
Önemli kanaat önderi, saygın bir âlim, davanın derdini çekmiş aileyi ziyaretimizde anlıyoruz ki ağır bir bedel ödemişler.
Evin hanımı ziyaretimizde bizim yanımızda eşine tehevvürle, hiddetle, öfkeyle bağırmıştı: “Başkalarının çocuklarını kurtarırken kendi çocuklarını unuttu.”
Elbet haksız sayılmazdı. Toplumun manevi önderlerinden pek çoğunda gördük ki, ümmetin evladını doğru yola sevk ederken evdeki çocuğunun nasıl olsa istikametini bulacağını düşünmüştür. Pek çok âlimin yaşadığı o yaman travma, baba ilgisizliği bazen onmaz yaralar açmış. Ya çocuk okulu bırakmış, tahsil hayatını yakmış. Ya psikolojisi bozulmuş, hastalanmış ya da babanın zıttı bir düzlemde yol alarak muhtemelen onun ilgisini çekmeye çalışmıştır.
Şüphesiz en etkilendiğim olay birkaç yıl önce muhterem bir yazarın cenazesinde yaşandı. Evin bir odasında cenaze hazırlanmış, selalar okunuyor, çok acı bir ölüm sahnesi yaşanmakta. Kadınlar kısmında vefat edenin eşi söyleniyor. “Bizi yoksulluğa mahkûm etti, bir şu evi bıraktı, bir de maaşı kaldı, nasıl geçineceğiz.”
Herkes irkildi arkada kalanın bu sözlerine. Acı dağ gibi orta yerde duruyor, bir insanın maddi beklentilerinin gerçekleşmeyişi, ölüm gününde tek gündemi idi.
Arkadaşlar o hanımı her ziyaretlerinde, hâlâ söylendiğini büyük maddî gelir bırakmadığı için kocasına öfkeli olduğunu nakletmekteler.
Çalmamış, evini helal parayla almış, çoluğunu çocuğunu oturtmuş,
Bunlar pek revaçta değildi. Acaba bu tarzdaki insanların beklentisi çalarak, haksız kazançla mal yığması mıydı? Ardında ciğerinden çektiği kanla, acıyla yazılmış pek çok kitap bırakan bu değerli insanın kadri kıymeti bilineceğine en yakını olan eşi tarafından kaba sözlerle anılması, yabancı insanlara mahrem sırların verilmesi, aileye ne kadar zarar vermekte.
Önceki gün genç bir hanım, telefonla aradı, eşinden memnun olmadığını söyledi. “Neden, aldatma, hırsızlık, alkol, kumar mı var” dedim.
Travmaları olduğunu nakletti.
Yine maddi beklentiler.
Herkes çok iyi yaşıyormuş fakat kocasının saflığı yüzünden yerinde sayıyorlarmış. Doğum günlerinde, evlilik yıldönümünde çiçek almıyormuş, sevdiğini söylemiyormuş, son derece ilgisizmiş,
Herkesin kocası hediyelere boğuyormuş.
Kendi ailesinin evinde iken elini sıcak sudan soğuk suya sokmadığını, aslında halayıkların hizmetçilerin olduğu bir yere gelin gitmeyi umduğunu ama hiç sevmediği yemek yapmak yüzünden çok yorulduğunu, ellerinin bozulduğunu anlattı. O gezmeyi çok sevip de eşinin hiç sevmemesi yüzünden eve tıkılıp kaldığını üfleyip püfleyip nakletti.
Eskiden kadınlar Zemheri zürefası gibi şıklık budalalığı yapmaktaydı,
Şimdi bir hediye avanaklığı.
Hediyenin bir tuzak da olabileceğini, muhtemelen helal paradan olmadığını, ya da hediye alıp eşini kandırıp başka dolaplar çevirebileceğini izah ettim.
Sevginin papağan gibi “seni seviyorum” demek olmadığını, evdeki kavvam rolü ile eşinin ailesi için çalışmasının en büyük hediye olduğunu anlattım.
O kadar bekâr insan yuva kuramamışken, sizin çocuklarınız var, bir masal gibi her murada ermişsiniz diyorum.
İlgi göstermek için tiyatro oynayanların ne kadar samimi olduklarını bir kez daha düşünmesini istedim.
Halayıklarla dolu evlerin mutlu mu olduğunu, en güzel halayığın ellerimiz olduğunu, kimseye muhtaç olmadan işlerimizi yaptığımızı.
En önemlisi düşün bakalım eşin hastalanıp başına daha kötü bir şey geldiğinde, karşındaki koltuğun boş kaldığını, çocuklarının boynu bükük olduğunu, kalbinde açılan yaranın hiç kapanmayacağı bir dönem de olabilir, bütün bunlar olmadığı için şükretmelisin, ailenin kıymetini bil.
Aile toplumun aynası,
Aile huzurluysa toplum huzurlu olur.
Sudan sebeplerle bir ukubete, felakete, musibete dönen boşanmalar.
Nedir bu, “Ben bireyim, kimse beni ezemez” şikâyetleri.
Çocuklara yuvayı zindana çevirme zebunküşlüğü,
Zenginliği maneviyatta değil de maddiyatta sanma yanılgısı.
Kimse, kimseye gül bahçesi vaat etmemekte.
Beklentiler yüksek tutulmasın.
Yuvalar harabata çevrilmesin.
Gül bahçesini yetiştirmek için biraz emek lütfen.