Dinin güzel ahlak olduğunu ifade buyuran Efendimiz SAV,
güzel ahlakı tamamlamak için gönderildiğini beyan etmişlerdir. Genel anlamda
ahlak; iman ve ibadet ile başlayan dinin, kemale ermiş hali yani inanç ve
ibadetimizin; günlük hayata da yansımasıdır.
Günümüzde Müslümanlar, görünüşte İslam ı yaşıyor olmakla
birlikte İslam tarafından yasaklanan birçok şeyi yapmaya devam etmektedirler.
Bir taraftan cimrilik, korkaklık ve tembellik gibi rezîletler/erdemsizlikler
yayılırken diğer taraftan cömertlik, cesaret, iffet, vakar ve doğru sözlülük
gibi faziletler de terkedilmektedir. Fakat ahlâkî yozlaşma ve ahlaksızlıkların
yaygınlaşması, birer sonuçtur. O yüzden asıl sebepler tespit edilerek ahlakın
olgunlaşması ve yaygınlaşması için doğru usuller belirlenmelidir. Buna göre;
1. Ahlaklı olmak; sadece zina yapmamaktan ibaret değildir.
Tabi ki zina, Allah ın haram kıldığı ve lanet ettiği büyük günahlardandır.
Ahlak, bütün beden azalarının; elimizin, dilimizin ve hatta gönlümüzün;
Allah ın haram ve mekruh kıldığı her türlü işten uzak tutulmasıdır. Her
insanın hatası olur ya da İyi taraflarını gör gibi ifadeler günah işlemek
için bahane değildir. Ahlak bir bütündür. Nasıl ki bir binanın sağlam
olabilmesi için tüm unsurlarının muhkem olması gerekiyorsa insanın da ahlaklı olması
için tüm bedenini, bütün ahlaksızlıklardan uzak tutması gerekir. Rüşvet, adam
kayırmak, sattığı malın ayıbını/kusurunu/dezavantajlarını gizlemek, kıskanmak,
lüks ve gösteriş düşkünlüğü, insanların ayıplarını araştırmak, insanların
kusurlarını ifşa etmek, amaca ulaşmak için her türlü yöntemi meşru görmek, ehil
olmayanlara görev vermek, Allah ın sevmediği şeyleri ve kimseleri sevmek, her
duyduğu söze inanmak, sır tut/a/mamak, verdiği sözde durmamak, küçük de olsa
yalan söylemek, yapmayacağı şeyler için İnşallah demek, kıskandığı şey için
Maşallah demek ve daha bir sürü uzayıp giden şeyler de ahlaksızlıktır.
2. Ahlâkî yozlaşmanın temeli, iman zayıflığıdır. İman sadece
sözlü olarak kelime-i tevhid ya da kelime-i şehadet getirmekle tamamlanmaz.
İnsanın bilerek ve isteyerek iman etmesi ve iman ettiği her şeyden razı olması
gerekir. Ayeti kerimede; Ey iman edenler! İman edin yani iman etmeye devam edin ve adam
gibi/hakiki olarak iman edin buyrulmuştur. Namaz kılarken tadili erkâna riayet
etmeyen bir adam hakkında Efendimiz SAV, Bu adamın kalbinde gerçekten iman
bulunsaydı, namazı böyle kılmazdı buyurmuşlardır. Yani bir insan; bir gün
öleceğini (ki ölüm dünyada insanın başına gelebilecek en olumsuz durumdur),
kabirde tek başına kalacağını, burada hesaba çekileceğini, bedeninin böcekler
tarafından yenileceğini, sonra mezarından ölüm anındaki korkuyla ve uykudan
uyanırken yaşadığı şaşkınlıkla yapayalnız dirilip kalkacağını, mahşerde kimseyi
tanımadan tek başına bekleyeceğini, hesap ve mizandan sonra Sırat tan
geçeceğini; her şeyden ötesi tüm kâinatı Yaratan ın huzurunda durup O na hesap
vereceğini bildikten sonra; görevlerini nasıl ihmal edebilir Ya da ahlak
konusunda nasıl zaaf gösterebilir Bir insan eğer iman ettikten ve hesaba
çekileceğini kabul ettikten sonra hala hatalarında ısrar edip görevlerinde
ihmalkâr davranıyorsa ya aklından zoru ya da imanında bir eksiklik vardır
veyahut ta cahildir.
3. Peygamber Efendimizin on üç yıllık Mekke dönemi;
Müslümanların iman, tevhid ve ahlak bakımından olgunlaştığı/terbiye edildiği
dönemdir. İman, tevhid ve ahlak insanların kalbine yerleştikten sonra Medine
döneminde sosyal, siyasi ve ekonomik konulardaki emirler konulmuştur.
4. Şu halde ahlaklı olmanın ilk şartı imanlı olmaktır.
İmanın tam olması için öğretim ve terbiye şarttır. İnsanlar öncelikli olarak
neye ve nasıl iman edeceklerini tam olarak öğrenmelidirler. Bu yüzden hem
ahlaklı olmak hem de imanın sağlam olmasının da ilk şartı terbiye dir. Şayet
insanlar, imanın ve ahlakın ne anlama geldiğini bilselerdi; bugün bu şekilde
davranmazlardı. Bu yüzden bütün peygamberler, kendilerine iman etmeyen ve karşı
çıkan kavimler için Allah Teala ya Ya Rabbi! Bunlar bilmiyorlar! diye niyazda
bulunarak insanlara mühlet ve hidayet vermesini dua buyurmuşlardır.
5. Ahlaklı olmanın ve ahlaklı kalmanın bir diğer şartı da
ta zîr yani yaptırımdır. Zira ahlakı muhafaza etmek ve hatta bazen ahlaklı
olmak için terbiye yeterli değildir. Ahlakın bozulmasına sebep olan şeyleri
ortadan kaldırmak ve insanların ahlaklı olmalarına vesile olacak tedbirleri
almak gereklidir.
Yazımızı Merhum Mehmet Akif ERSOY un ahlakın kaynağına dair
bir şiiri ile bitirelim.
Ne irfandır, ahlaka veren yükseklik,
Ne vicdandır.
Fazilet hissi, insanlarda, Allah korkusundandır.
Yüreklerden silinmiş farz edilsin, havfı, Yezdân ın;
Ne irfanın kalır tesiri kat iyyen ne vicdanın.
1)Nîsâ, 136.