Ah Benim Mazlum Kardaşlarım!

Abone Ol

Malezya’nın Tayland sınırındaki ormanlık bölgede insan kaçakçılarının öldürdüğü Arakan Müslümanlarının gömülü olduğu 139 toplu mezar bulundu. Ölenlerin sayısı henüz belli değil. Geçenlerde de binlerce Arakanlı Müslüman denizin ortasında ölüm-kalım mücadelesi vermişlerdi. Açeli balıkçıların söylediğine göre, Endonezyalı yetkililer göçmenlerin kurtarılmasına izin vermemekte, balıkçılara, “boğulsalar dahi onları kurtarmayın!” demekteydi. Tuh sizin zâlim suratınıza… O arada yüzlerce mazlum gemide havasızlıktan, açlıktan can verdi. İnsanlar hayatta kalmak için kendi idrarlarını içmek mecburiyetinde kaldı. (İnsanlığımızdan utanalım!)

Arakanlı Müslüman niye yurdunu yuvasını terk edip, ölümü göze alarak kaçıyor. Zira vatanında zâlimler var. Budistler Müslümanları diri diri yakıyor, baltalarla doğruyor, kadınlara tecavüz ediyor. Ortada tıpkı Osmanlı devrinde olduğu gibi zalimlerin ağzını burnun kıracak bin yiğit akıncı yok. Malezya, Endonezya, vs gibi sözde İslam ülkelerinin yaptıkları orta yerde… Ne yapsın garibanlar çareyi işin ucunda ölüm olsa da kaçmakta bulmuşlar.

Daha geçenlerde 1500’den fazla Libyalı Müslüman denizde boğulmuştu. Şöyle bir düşünün, bir insan kendi vatanını ve evini niye terk eder. Niye çoluk çocuğunu da işin ucunda yüzde yüz ölüm tehlikesi olduğunu bile bile bir mâceraya sürükler ..

Bunlar zulümden kaçanlar. Bir de kaçamayanlar var. Mısır’daki mazlumlar gibi. Sözde mahkeme Mursî ve arkadaşlarına idam cezası verdi. “Sözde mahkeme” dedik. Gerçekte sırtlarına cübbe geçirmiş o adamların baltacılardan hiçbir farkı yoktu. Tek farkları okumuş ve diploma sahibi olmuş olmalarıydı. Verdikleri kararları tartışmaya bile lüzum yok. En baştaki İslâm düşmanı zâlimlerin uşağı. Ondan sonra sırasıyla gelen zâlimler, “uşağın uşakları…”

İsrail’de tünel kazan Filistinlilere verilen ceza üç sene, Mısır’da ise ömür boyu hapis veya idam cezası. Gazzeli Müslüman ne yapsın, ölsün mü Mısırlı zâlim, daha doğrusu zâlimlerin köpeği, “ölsün!” diyor.

İnsan bu manzaraları görünce, Namık Kemal’in şiirini hatırlıyor:

“Muîn-i zâlimin dünyada erbâb-ı denâettir

“Köpektir zevk alan sayyâd-i bîinsafa hizmetten”

Bugünkü Türkçe ile:

“Dünyada zâlimin yardımcısı, aşağılık kimselerdir; insafsız avcıya hizmetten zevk alan, ancak köpektir.”

Bakın sözde “medenî Avrupa” ne kadar sessiz. BM’si, AB’si, ABD’si, İngiltere’si, şunu, bunu, dilleri kopmuş gibi sus puslar. Mısır’daki Müslümanlar, onların sistemini almış, onların sistemine uymuş, yüzde 52 reyle başa gelmişlerdi. Neticede Avrupalı zâlimlerle Asyalı münafıkların el ele vermesiyle meşrû idare alaşağı edildi ve idareciler hapishaneye dolduruldu. Şimdi de “cübbeli baltacıların” verdiği kararla idama mahkûm edilmiş durumdalar.

Sözün burasında “bizimkilere” bir çift söz söylemek isterim: Arkadaş, daha şimdiden niçin “şehit edebiyatı” yapıyorsunuz. O mazlumlar henüz hayatta. Sizler ise koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin idarecilerisiniz. Ortalığı ayağa kaldırsanıza, zâlimlere dünyayı dar etsenize, mazlumları kurtarsanıza…

Dinimizde aslolan, Allah u Teâlânın verdiği hayat emanetini muhafazadır. Bundan dolayıdır ki Peygamber Efendimiz (asm) zırh ve miğfer giymiş, hendek kazmış, siper arkasında durmuş, “el-harbu hud’atun” buyurarak savaş taktikleri uygulamış ve düşmanı perişan etmiştir. Ağlamak, feryat etmek Müslümana yakışmaz. Şimdi dik durmak ve elbirliğiyle mazlumları kurtarmak zamanı…