Siyasette olması gereken dürüstlüktür. Ama dürüstlük herkeste bulunmaz. Çünkü; “Dürüstlük pahalı bir mülktür.” Bu haslet maalesef ucuz insanlarda ve bilhassa siyasetçilerin kısmi azamisinde maalesef bulunmaz.
Zaman çok değişti. Öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda doğruları dillendirenler yalanlanacak, yalan söyleyenler doğrulanacak, güvenilir kimseler hain sayılacak, hain olanlara da güvenilecek. Böyle dönemlerde maalesef menfaat ön plana alınacak, zira insanların kahir ekseriyeti dünyevileşmiş olacak.
Böyle zamanlarda vicdanlı insanlar susup, kenara çekilmeye başlayacak, böylece çalanların, soyanların, sömürenlerin önü açılmış olacak. Oysa Hz. Ömer der ki: “Yalan söyleyip yücelmektense, doğruyu söyleyip alçalmayı tercih ederim.” Çünkü yalan, meşru olmayan bir durumu ifade eder, doğru ise insanı selamete ulaştırır.
Ama bugünlerde; “İnsanlık kaza yaptı! Edep olay yerinde hayatını kaybetti. Ahlak ise yoğun bakımda ve hayati tehlikesi (elan) devam ediyor.” Maalesef edepsizlik moda haline geldi, ahlak buharlaştı. Onun için de toplum yozlaştı. Hak’tan uzaklaştı, batıla koştu. Böylece haram ivme kazandı, helal olan da dip yaptı.
Bir zamanlar bizim de değer verdiğimiz, güvendiğimiz insanlar vardı. Bir zaman sonra bazıları yalancı olarak, bazıları da yılan olarak karşımıza çıktı. Bunlara karşı kırıldığımızı belli etmiyoruz diye, yapılanları unutmuş sanıyorlar. Kin tutmuyoruz ama bize, milletimize yapılanları unutacak kadar asla hoşgörü sahibi değiliz.
Çünkü biz: “Ne kemik uğruna köpek olduk ne de menfaat için çakal (ne de yalama) olduk. Hayatımız boyunca tüm haksızlıklara karşı hep dik durmasını bildik.” El etek öpmedik. Bize, milletimize ihanet eden, canımızı yakanlar bir gün af dileseler bile onlara hakkımızı asla helal etmeyeceğiz.
Şükürler olsun, bugüne kadar hiç kimseye başımızı eğmedik, başkalarına haksızlık etmekten de uzak durduk. Sadece insanlara fazlaca güvendik, bu yüzden çoğu zaman kaybeden olduk. Onun için yanarız, kimseyi memnun edemediğimize. Elinden bir bardak su içilemeyecek insanların, siyasilerin el üstünde tutulup, bizim emeğimizin boşa gitmesine yanarız.
Elbet bir gün canımızı yakan insanlar bizden af dileyip, hakkını helal et diyecekler ama yer gök şahidimiz olsun ki canımızı yakan, dedikodumuzu yapan, bize haset edenleri asla affetmeyeceğiz. Haksızlık edenlerle, milleti ezenlerle, ahlakı, edebi bozanlarla, ülkeyi çalanlarla mahşerde hesaplaşacağız.
Bugün komşu komşuyu tanımaz olmuş, kardeş kardeşe düşman olmuş, herkes menfaati için karar almış, siyaseten insanlar görüşemez olmuş, inanç bozulmuş, bid’atlar ziyadeleşmiş, ahlak dibe vurmuş, onun için de saygı ve muhabbet ortadan kalkmış bulunmaktadır.
Yani bir nevi ok yayından, söz ağızdan, fırsat elden kaçtıktan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi müeddep olmayacak, siyasi ve sosyal şaşkınlıklar alabildiğine devam edecek, siyasi sataşmalar, ithamlar tavan yapacak. Böylece ortam gerilecek, her türlü kaosa kapı aralanacak. Tutuklamalar devam edecek, mahkemeler çalışamaz hale gelecek, böylece adalet de buharlaşacak.
Eğer insanlar şerefini, örfünü, namusunu, haysiyetini, edebini, karakterini, nefsini tatmin için bozarsa, böyle insanlardan, idarecilerden hayır beklemek mümkün değildir. Zira bu gibiler siyasi ve ekonomik menfaati için çalışır, ülkesini, milletini düşünmez. Helal-haram ayırmadan midesini doldurmaya çalışır. Gördüğümüz manzara da budur.
Şayet bir insanda Allah korkusu yoksa, kuldan da utanmazsa, namusu, şerefi, adabı, itibarı zedeler işler yaparsa, böyle insanlardan idareci olmaz. Böyle idareciler de sadece kendi keyiflerini sağlamak için çareler arar, milleti unutur, zevkine dalar.
Ayrıca ifade edelim ki; geçici bir dünya için, siyasi kepazeliklerle hem kendine hem de sevdiklerine hayatı zehir edenlere hayret etmemek mümkün değildir. Nitekim aldığı nefes, taşıdığı beden, neyi var, neyi yoksa hepsi aslında kişilere emanettir.
Hz. Muhammed (SAV); “Kimseden intikam alma… Beddua etme… Kötü söz söyleme… Çünkü oturduğun yerde ilâhî adaleti izlemek muhteşem bir şey… İlâhî adalet terazisi asla şaşmaz. Kimsenin hakkı kimsede kalmaz. Canı yanan sabretsin, can yakan da yanacağı günü beklesin” buyurmaktadır.
Sonuç olarak denildiği gibi:
Musallaya gelince,
Ne erkeklik kalır ne dişilik…
Kimseye fazla bağlanma,
Tabut tek kişilik…
İnsan akıllı olmalı, bir gün öleceğini ve hesaba çekileceğini bilmelidir. Çünkü krallar da, hükümdarlar da, başbakanlar, bakanlar, generaller de, anayasal kuruluşların başkanları da, yöneticiler de, parti başkanları da, ahlaklı olanlar da, ahlaksız olanlar da ölecek, yaptıklarıyla muhakeme edilecek, böylece gidecekleri yer belirlenecektir. Onun için milleti unutma, zevkine esir olma, ölüm vazgeçilmezdir.
Rahman ve Rahim,
Kadir ve Muktedir,
Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.
Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47).