Adıyla, soyadıyla müsemmma bir mücahit (2)

Abone Ol

İsrail Cumhurbaşkanı Weissmann, Türkiye’nin laikliğine vurguyla bu hükümetten kurtarılması gerektiğini ifade edebiliyordu. 1897-1994 İsviçre-Basel kongreleri Theodor Herzl ve Erbakan kongreleri... Tam 100 yıl sonra (Hicri) aynı yerde... Kıbrıs bayrağındaki sembol, İsrail bayrağındaki sembole karşı... Karşı karşıya.

5 Eylül 1980 tarihinde dönemin dışişleri bakanı Hayrettin Erkmen’in bakanlığı Kudüs dolayısıyla verilen gensoruyla düşürüldü. 6 Eylül 1980:Konya’da Kudüs Mitingi. 28 Şubat’ta Sincan Belediyesi’nce Kudüs piyesi sahneleniyor. Ertesi gün tanklar Sincan’da yürütülüyor.

Mukaddesat adına ne varsa her şeye karşı, hepsine karşı savaşta, tahrifte, tahripte ve fitnededir. Hz. İsa (A.S.) getirdiği tevhit inancını, üç ayrı mezhebe bölmeyi başaran Pavlos adlı bir Yahudi bilgini olduğu gibi, İslam’da ilk fırkalaşmayı gerçekleştiren de Abdullah İbni Sebe adlı Yahudi’dir. Her ihtilalin, savaşın, çatışmanın, sapkın felsefi, ideolojik, ekonomik, sosyal, materyalist akımları insanlığın başına bela eden Siyonizm...

Dünya bugün Siyonizm’in, ırkçı emperyalizmin pençesinde... Arz-ı Mevud, BOP, çatışmalar her şey büyük İsrail için... Bunu ne zaman görebileceğiz?

Onlar: “İşittik, itaat ettik” diyen Müslümanlara karşı “İşittik, isyan ettik” anlayışı ve sapkınlığıyla yeryüzünü ateşe verenler, en büyük bozguncular değil midir?

Kendisine düşman olarak İslam’ı, Osmanlı’yı (kendilerine iyilik eden) yıkan, Sultan 2.Abdülhamit Han’ı tahttan indiren, Osmanlı’yı yıkan “İttihat ve Terakki Cemiyeti”ni kuranlar değil mi? Ve yeni kurulan T.C. devletini İslami hükümlerden uzak tutanlar, Milli Görüş partilerini kapattıranlar ve bölünmeyi, ayrılmayı gerçekleştirenler de onlar değil mi? Tüm uluslararası kurum ve kuruluşları kontrol eden “kıyamet öncesi savaşa” hazırlananlar onlar değil mi?

Ve Kudüs’te Mescid-i Aksa’da ezanı bile yasaklayanlar, minberine pis ayaklarıyla çıkanlar, Mescid-i Aksa’yı altından oyup, yıkarak, Süleyman Mabedi’ni inşa ederek, Kudüs merkezli dünya devletini kurmak isteyenler (BOP) onlar değil mi? Ve onlar bizim stratejik ortağımız değil mi?  

O’nun seçkin oluşu tabii olarak İslam düşmanlarının husumetine, Müslüman cennet öncülerinin, tarikilerin bir kısmının da hasedine neden olmuştur. İslam düşmanları onun düşmanı oldu.

Bir kısım kanaat ve cemaat önderleri de ona haset ettiklerinden hep karşısında oldular. Onu istismar edenler de unutturmaya çalışanlar da onlardır. 

Merhum her konuşmasının sonunda şu yemini yaptırıyordu: “Milletimizin saadet ve selameti için, yaşanabilir bir Türkiye için, Yeniden Büyük Türkiye’yi kurmak için, Yeni bir Dünya’yı kurmak için, İslam Birliği’ni tesis için, hakkın hâkimiyeti için, Milli Görüş’ün iktidara gelmesi için, bütün gücümle çalışacağıma söz veriyorum. Şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab. Zafer inananlarındır ve zafer yakındır.” Ahitleşme, beyat, ahde vefa, azim, umut...Bu sözlerde vefalar sadakatler sürseydi, Türkiye ve dünya bugün böyle mi olurdu?

Hikmet ve cihatla dolu bir hayat. Acaba hiç boş vakti oldu mu? sorusunu hak eden müstakim kul... Kullara (tağut, şeytan, nefis, dünya) kulluğu reddederek yalnızca Allah-u Teâlâ’yı Rab olarak kabul eden muvahhid... Her insan gibi kusursuz olamazdı... İstikameti (tarik-i müstakim) dosdoğru yolu (tevhit), hidayet görenlerden, ona girenlerden, ona çağıranlardan, o yolda hakkıyla cihat edenlerden, peşine takılıp götürenlerden, bu yoldaki “sabikun” (öncülerden yarışanlardan, koşanlardan) mukarrebun (yaklaştırılanlardan) seçilenlerden, korunanlardan, yola irşat edenlerden, hem nefsiyle hem de İslam düşmanlarıyla hakkıyla cihat edenlerden hikmet ve iknayla, ilimle çağıranlardan, cihadı öldürmek değil diriltmek için yapanlardan, kardeşlerine, yol arkadaşlarına çok şefkatli, zalimlere karşı olabildiğince şecaatli olup en zor zamanda ve yerde bile bükülmeyen, yamulmayanlardan, sabirundan, tüm haslet, kabiliyet ve emanetlerini (nimetler) İla-yı  Kelimetullah, “Allah rızası” için yapan, her işini en iyi şekilde yapmaya çalışan muhsinlerden, İslam’a sokulan yanlış algıları ayıklayıp düzelten, zamanımıza uygun İslam ve tevhit yorumunu yapan müceddidinden, zulüm karanlığında ışık (necm), şaşkınlıklarda pusula, (rehber) olanlardan... O çalışmalarında hiç kimseden ücret almak derdinde değildi. ‘’Benim ücretim Rabbülalemin’dedir’’ şuurundaydı.

Doğru düşünen, doğru yaşayan, istikamette ayakları kaymayan ‘’sabit kadem’’ olan, kayanlara elini uzatan, ifsada çalışanları ifşa ederek onlarla en güzel yöntemle mücadele eden... Sadece Hak karşısında eğilen, dik olan tağutlara Hz. Nuh gibi, Hz. İbrahim gibi, Hz. Musa, Hz Muhammed (S.A.V.) gibi meydan okuyan, ‘’Allah kuluna yetmez mi?’,’ ‘’Allah bana yeter’’ diyen... Özetle doğruyu gösteren, tevhide çağıran, öncülük eden, sabreden ve hayat emanetini/dünya seferini, ‘’Ey mutmain nefis razı olunmuş olarak gir cennetime...’’ ilahi müjdesine mazhar olduğuna inandığımız, irtihalinden sonra da hayatındaki gibi şehadet parmağı kalkık olarak halkı(dünyayı) terk edip, Hakk’a şehadetle yüceldiğine şahitler edinen... Sen ölmedin ki... Şehitler ölmez ki... Dünyada ölümü öldürenler ölür mü? Cihat delisi olarak şehadete koşanlar ölür mü? Sen şehit bizler de şahinlerindeniz... Şahidiz. Çok yoruldun istirahat et... Seni seven ve sevmeyen milyonların şehadeti ile mahkeme kararlarının tescili ile (şehadetiyle ) vuslata erdin...

Sana beyatta sadık ve vefalı olanlar bir gün Kudüs’ü özgürleştirecek ve hayalin olan ‘’İslam Birliği’’ni de gerçekleştirecekler. Ve ülkemiz Brüksel’den değil, yeniden İstanbul’dan (Topkapı Sarayı’ndan) yönetilecek. Hz. Mehdi’nin ordusu olacaklar, Hz. İsa’nın (A.S.) nüzulüyle de idealin adalet ve barış nizamı ‘’Milli Nizam’’ma kavuşacaklar müjdesini de biliyor ve inanıyoruz. Bu gerçekleşmeden de kıyamet kopmayacaktır.

Bizim (fakir) sermayemiz de senin gibileri sevmektir. Bunun da Rabbimizin büyük bir nimeti, tevfiki ile olduğunu biliyoruz. ‘’Havz-ı Kevser’’ de, ‘’Livaül hamd sancağı’’ altında haşrolabilmemizi Rabbülaleminden, Vehhab, Kerim isimleri ve Habibi hürmetine diliyoruz...