Adil Düzen ve “Erbakan’ın Mirasçıları” yazısı - 7

Abone Ol

Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…

Ülkeleri önce işgal edip sonra çıkan devletler aslında oradan çıkmamaktadır. Birkaç yüzyıl önceki mantıklarının yerine yeni modern sömürü aracı olan para sistemlerini entegre etmekte, sözde demokrasi ile ülkeleri dizayn etmekte ve çıkmaktadır.

Televizyonda “faiz” kelimesini tarif eden meşhur bir profesör iktisatçı şöyle demektedir. “Taşıp dökülen bereketi artan” anlamına gelmektedir diyordu. Lakin Türkiye’de bazı kelimelere şekere bandırılmış zehirli elma misali manasının dışında kullanılmaktadır.

Kur’an’dan esas alırsak “Faiz” kelimesi kullanılmamakta, onun yerine “RİBA/RBĞ” kökü kullanılmaktadır. Bunun da anlamını artmak anlamında basit şekilde söyleyebiliriz.

Faizi çok iyi anlamak ve anlatmak lazımdır.

Bir kişinin bankaya gidip ben şu kadar para vereyim, sende bana bu kadar gün/ay/yılsonunda faiz ver demesi bireysel faizdir. Para basmak suretiyle oluşturulan enflasyon ise tüm insanlardan zorla alınan faizdir. Faizli her sistem para basmaya mecburdur. Geçen yazılardaki yüzyıllık USD/altın ilişkisi bunu en net olarak göstermektedir.

Peki, ama nasıl oluyor da para basmak mecburi olmaktadır.

Dört kişiye indirgenmiş bir dünya düşünelim.

Biri parayı basıp veya mevcut tüm altınları elinde tutan Merkez Bankası olsun.

Diğeri de borçlanma yetkisi olan şahıs olsun.

Bir diğer üçüncü kişi de emeği olup sermayesi olmayan kişi olsun.

Dördüncü kişi de emeği olan kişi olsun.

Bir günlük bir döngü kuralım, zira uzun olursa fizyolojik ihtiyaçları atladığımız söylenebilir.

Merkez Bankası kişisi altın veya kâğıt parasını ikinci banka kişisine faiz ile borç versin. Bir gün sonra 1 birim parayı 2 birim olarak geri istesin. Banka kişisi bu parayı alır almaz emeği olan kişiye 1 birim parayı 3 birim ile borç verip dönem sonu olan ertesi günde 3 birim olarak geri istesin. Bu kişi de elinde mevcut parası ile emeğini satan kişiyi kiralasın ve bir iş yaptırsın. Günün sonunda emekten meydana çıkan bir ürün veya hizmet oluşmuştur. İşçi/emekçi emeğinin karşılığını almıştır. Emeğin karşılığı başlangıçta 1 birim iken sonuçta 3 birim olmuştur. Malın fiyatı da doğal olarak 3 birim olmuştur. Artık piyasada 1 birim para 3 birimlik sanal bir işlem oluşmuştur. Dönem sonunda 1 birim ile 3 birim borcun ödenmesi mümkün değildir. Zira tedavülde olan para 1 birim iken ödenmesi gereken para 3 birimdir.

Yani ortada aslında kaydî olarak mevcut lakin fiziki olarak mevcut olmayan faiz etkisi ile üretilen 2 birim para oluşmuştur. Böylece metre sürekli yanlış ölçüm yapmaya mecbur kalmaktadır. Dönemin sonunda olmayanın oldurulması imkânsız olduğu için ekonomik “KRİZ” doğması mecburidir. Zira 1 lira anapara 2 lira ortada yoktur.

Bugüne kadar bu krizler para ve kredi genişlemesi ile devam ederek geldi. Banka borcu yeni döneme öteledi. Merkez bankaları para basıp tekrar borçlandırdı.

İşte her basılan zerre miktarı uluslararası para; tüm insanlığın emeğini, sermayesini görünmez bir el gibi yanlış ölçmekte, eksiltmektedir. Bu nedenledir ki; faiz toplumun tamamına savaş açmaktır. Yıkıcı ve sömürücüdür.

Sanıldığının aksine Adil Düzen’in temel esası taksimde adaleti ortaya koyan sistemi önermektedir. Yoksa milletin “kâr” etmesine veya sermaye elde etmesine karşı değildir.

Biz yanlış isek gelin tartışalım. Siz bize bir sistem önerin, eğer ikna edebilirseniz biz size tabi olmaya hazırız. Lakin faizci düzeni savunanlar adaleti tesis edemezler.

İşte “Şimşek”ler ile “Necmettin Erbakan”ların mirasları budur.

Biri finans baronlarının faizci kapitalist nizamın yılmaz dostudur.

Diğeri Adil Düzen’i yani bütün insanlığın hakkının korunmasını esas almaktadır.

Şu konudaki fark dahi birçok şeyi izah etmeye yeterdir. (Nokta!)

(Devamı var…)