Adı, atayanı ve kendisi

Abone Ol

İktidara yakın gazetelerden birinde “Sen kime kandın Zühtü” manşetini görünce, adres belli oldu, burdan yürüyeyim dedim kendime.

Saman, samanlık kelimelerini beyazlarımızın, Avrupa’dan yana olanlarımızın diline, “Zühtü” türküsünü sosyetikçe seslendirip düşürmüştü o kanlı 70’li yıllarda Esin Afşar.

Herkesin dilinde, türkünün nakaratı, “Ben sana kandım Zühtü.”

Hürriyet gazetesi Batı’dan aldığı ve günlük yayınladığı strip band “Güngörmüşler”i Türkçeleştirirken “Şaban” isminin alaya alınmasını nasıl sağlamak, sağlamış olmak idiyse görevi, başlarda biz de Esin Afşar’ın yönlendirilmesinde böyle bir maksat aramadık değil. Zühtü bizimdi, türkü bizimdi, ama...

Ortalığı o aralar, “Zühtü” kavuruyordu

Biriyle bir hesabın mı var Aşağılamanın en hafifi, “Hadi orda Zühtü” idi. Hatta birileri hemen “Zühtü” adında bir mizah dergisi bile yayınlayıvermişlerdi. Herkes bir tane alsa, ne para, ne para… Lakin yanılmışlardı. “Bütün Zühtü’ler buraya” gibi bir sloganla süsledikleri dergi, daha ilk sayısında bayilerde kalmıştı. Bilmezlerdiki, Zühtü dedikleri ibadet insanıdır.

“Ben sana kandım Zühtü!”

Bir yavuklunun Zühtü’süne yanmasını, kanmasını kendi kandırılmışlıklarına, kendi yanıltılmışlıklarına örneklemesi insanların, Esin Afşar’a ragmen o günlerde tutmamıştı.

“Sen kime kandın Zühtü” manşetini atanlar, belki de genç olduklarından bilmiyorlar, bu ülkede yaşanan o geçmişleri. Belki de bu yüzdendir, kendilerini de zora sokan böyle manşet denemeleri…

“Sen kime kandın Zühtü ”

Biz kanmıştık, biz kandırılmıştık… Lakin sen de kandırılansın. Sorumuza bakıp da bilmiyoruz sanma, bir edebiyat sanatı yapıyoruz burada. Tecahül-i arif sanatı yapıyoruz ve kime kandığını da böyle açıklıyoruz.

Adı ilk geçtiğinde, ilk verdikleri tepki, o ünlü kandırılmaları üzerineydi, iktidara yakın gazeteleri neşreden arkadaşların.

Sayın Abdullah’ın, pardon sayın Abdullah Gül’ün atamalarındandı diye yazdıklarında, kendisinden bir hayır mı gördük, ya da kendinin bir hayrı mı olduki, atamalarında, atadıklarından hangi beklentilerimiz karşılık bulacaktı Dediler yorumlarında okuduysanız, duyduysanız.

İnsanların fert fert veya insan topluluklarının parti parti mağduriyetleri, haklarının gasbı, haksızlığa uğramaları bir puan kazandırır onlara, merhametli bakış açılarında. Fakat ortakların birbirlerinden koz çalmaya, rol çalmaya kalkmalarına niye mağduriyetleri olsun.

Ama yine de baktılarki, kandırıldık demenin de bir rantı var, bizi sayın Abdullah Gül de kandırdı yüklemesine geçtiler “Zühtü” türkülerinin çağrışımları üstünden. Alışkanlıkları oldu demeyelim, şimdilik.

Bir hukuk problemi, meselesi, sorunu bu ülkede, konuya dahil insanların adlarının üzerinden tartışılıyor; fikirleri, gerekçeleri ve delillerinden değil.

Kandırıldığı ima edilen bakalım ne diyecek

Hukukun gelişmesi için mahkeme kararlarının eleştirilmesi gerektiğini söylemesini cesaretine ve cesaret vericiliğine örnek saysak da, ancak demesi durduruyor bizi.

“Biz de bu nedenle her eleştiriye saygı duyuyoruz ancak eleştirinin ötesinde tamamen hayali diyaloglar üreterek mahkememizi talimatla karar veriyormuş gibi gösteren şahsıma ve üyelerimize yönelik tamamen yalan ve iftira niteliğindeki haber ver yorumları da reddediyorum.”

Eleştiri var, eleştirinin ötesi varsa…

Neler eleştiri sayılacaktır ve saygı duyulduğu nasıl bilinecektir kamuoyunca

Eleştiri ötesindekilerin üretilmesine gelince, kim üretiyor onları, sorusu gelir akıllara hemen. Hatta Reha Muhtar gibi davrananlar da olabilir.

Teşvik var mı teşvik

Hayali diyaloglar üretilmesini yani..

Ne oluyor da birileri hayali diyalog üretmeye kalkıyor Durup dururken olmayacağına göre, müsait olan nedir

Olağan şüpheliler, ama bu olağan şüpheliler kim

“Verdiğimiz kararları bazıları beğeniyor bazıları beğenmiyor. Dahası bugün alkışlayanlar yarın lanetleyebiliyor.”

Bazılarının beğenmesi, bazılarının beğenmemesi…

Hukuk böyle bir şey midir

Bugün alkışlayanlar, yarın ne olacak, tercihlerinde neler değişecek de karşı çıkacaklar Ya da yeni bir şeyler öğrendiklerinde mi

Ve savunması iyice özelleşiyor, “Dündar - Gül” kararı ile tartışmaların öznesi yapılan AYM’nin sayın Başkanı Zühtü Aslan bey’in.

“Hatta bazen aynı kişiler verilen kararlardan bir kısmını alkışlıyor ancak aradan bir gün geçmeden aynı hakimlerin verdiği kararlar içinde ‘skandal’ diyor.”

Hatta bazen aynı kişiler…

Bu ülkenin insanlarının hepsi mi takiptedir. Ve neden bir gün geçmeden tavırları değişebiliyor insanların

Ve en son yedi kelimesi…

“Biz hep buradaydık. Burada olmaya devam edeceğiz.”

Öyle soruya, böyle cevap!

DEĞİŞİM İYİYE DOĞRU

Neredeyse bir hafta geçmiş olacak, Fenerbahçe-Beşiktaş maçının üzerinden. Lakin bize yazma sırası şimdi geldi.

Daha önce de belirtmiştik, Fenerbahçe’nin bu yıl en belirgin özelliği, rakibini kendi seviyesinde görmesidir ve hatta, Fenerbahçe hangi rakiple oynarsa oynasın, seyredenleri, rakibinin lig ikincisi olduğuna inandırımasıdır, iddiamızı da yazmıştık.

Fenerbahçe – Beşiktaş maçı da böyle oldu.

İkinci yarının başında Beşiktaş’ın daha çok gol fırsatı yakalamasını, Fenerbahçe’nin Beşiktaş’a saygısının ürünü olarak yorumlamak mümkün. Kaleci Volkan’ın, cilalarını parlatmasına müsaade edilmek durumu da var diyenlere ragmen.

Maçtan çok maçın hakemini yazanlar ve günlerce konuşanlar, acaba neyi gölgelemek, neyi perdelemek istiyorlar

Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın bu yılın en iyi iki takımı olmasını mı

Fenerbahçe – Beşiktaş – Konyaspor – Başakşehir sıralamasından dengesi bozulanlar, kimyası bozulanlar, antlaşmaları bozulanlar değildir Türk futbolunun kelek kesicileri, raconcuları..

Onlar sadece başarısız eski hakem başarısız eski futbolcu, başarısız futbol yazarı olarak biliniyorlardı, öyle de kalacaklar..

Geçmiş zaman kupalarını sürekli hatırlatmak mı, yoksa ceza almış bir futbolcunun adını caddelere yazdırmak, heykeliyle meydanlar süslemek mi değiştirecek puan sıralamasını.

Elde kalanlar ancak böyle mi tutulur, sanıyorlar.

Maçın hakemini çok kart göstermemekle, kartlarını kızartmamakla suçlayanlar, bir önceki yazılarında linç etmemişler mi idiler öyle bir hakemi

Onbire, onbir başlayan bu maç, ona sekiz bitirilseydi kurtları dökülmüş olanlar, insanları sokaklara dökmüş olacaklardı. İstedikleri bu. Ha, birde Emre’yi yedik, sırada Caner var, diyorlar.

Türk futbolunda anlayış değişiyor artık. Provakatör, kışkırtıcı, kırmızı kart-kırmızı kan arzucuları tüm tv kanallarını, gazetelerin futbol sayfalarını cebren ve hileyle ve torpille işgal etmiş olsalar dahi, bu değişim sürecek. Ve onlar da değişecekler.

***

Galatasaray Denizli ile yollarını ayırmış.

17’de 17 yapacak diye yazanları hatırlatmak seviyesi daha altlardadır. Bizim üstünde durulmasını istediğimiz nokta, bu ülkenin parasının kıymetini hatırlatmak noktasıdır.

Kimi sayın Denizli’nin aldığı ve geri iade edeceği ücreti dolar diye yazıyor, kimisi euro diyor.

İki paranın da değerleri değişik olduğuna göre, biz acaba hangisi doğrudur merakında değiliz.

Neden Türk Lirası ile ifade edilmiyor Türk Lirası ile ifade edilirse, neyi düşmüş, neyi aşağılanmış olacak

Sayın Denizli’nin aldığı ve iade edeceği ücret miktarı da, diğer futbol dünyası kazançlılarının aldıklarını, alacaklarını da bu ülkedeki geçerli para birimi ile yazmak ne hatadır, ne de suçtur.

Mukayese kolay yapılır hem. Futbol dışındaki başarılı insan ücretleri ile futbol içindeki başarılı veya başarısız insan ücretlerinin oranı nedir ve neyi anlatırlığının mukayesi...

Maksat bilgilendirmek ise…

YENİ ANAYASA’YI KİMLER İSTEMEZ

ÜLKE tv’de bir program. Kat›l›mc›lar›n biri, masas›n›n CHP’ce devrildi€i anons edilen komisyonun MHP’li üyesi olmal›yd›ki, flunlar› söyledi€ini duydum.

Meclis Baflkan›, CHP’nin ayr›lma iste€ine hemen onay verdi. Bu ifl bitmifltir dedi. Halbuki sakinlik tavsiye edebilir, kararlar›n› yar›n bildirmelerini isteyebilirdi. Ben do€rusu çok flafl›rd›m.

O komisyonun MHP’li üyesi yaln›z de€ildi flafl›rmak konusunda. AKP’li milletvekili de çok flafl›rd›€›n›, bizim Meclis Baflkan›m›z›n öyle birfley yapaca€›n› sanm›yorum, cümleleri ile ifade etmeye çal›fl›rken, program sunucusu ise hemen bir reklam aras›na gitmekle göstermiflti.

Döndüklerinde ne oldu, bilmem. Hem zaten iyi bir tv seyircisi de de€ilim. Kanallar› dolafl›rken orada gördüklerim, anlatt›klar›md›. O duyduklar›m ise bana yetiyordu. Zira, acaba iktidar partisi mensuplar› gerçekten demokratik anayasa istiyorlar m›, soruma cevap aramaya çal›fl›yordum.

Cevabım maalesef evet değildir.

Bu ülkede duvarlara ve caddelere koca koca harfler kullanarak “Gerçekten demokratik” bir Türkiye istedi€ini geçmifllerinde yazanlar dahi bugün o isteklerinden vazgeçtikleri için masa deviricilerini alk›fllama eylemlerine döndüler.

O anayasayı AKP’liler niçin istesinler

Sorumuzu şöyle de sorabiliriz: AKP’liler bugünlere hangi Anayasa ile gelmişlerdi

Yahut arasıra değifltirilmeye çalışılan o Anayasa ile mutlu olanlar kimlerdi

Yani her istediklerine kavuflanlar veya yaptıranlar mesela.

Cunta, ihtilal, kontenjan, Kurucu Meclis gibi kelimelerle yatıp kalkanlar varsa hala, ve onlar gerçekten demokratik bir Anayasa’dan beklentilerini karşılamayacaklarsa..

Meseleye biraz da böyle bakalım.

BOZKIR ÇİÇEKLERİ

Hanelerin en nadide süsleridir,

Çocuklar. Sanırsın bozkır çiçekleri...

Ey Haçlı zalimi, yaptığın hep aynı;

Yak, yık, haneleri boz, kır çiçekleri!

VAHŞİ BATI

Tanımayanlar hep aldanır,

Verir, ödün üstüne ödün!

O işi bitince ne yapar

Atar odun üstüne odun!

EKREM ŞAMA