Televizyon haberlerini dinlemeye başlasanız, siyasetten haber veriyorsa konusu ekonomidir.
Cinayetten haber veriyorsa çek, senet, borç, alacak verecek nedeniyle işlendiği söylenir.
Kapkaççıların, hırsızların hedefi para.
Harpten haber veriyorsa ölen canlardan, akacak kanlardan ziyade kaybedilecek veya kazanılacak paradan bahsedilir.
Bu hastalık bu güne has bir özellik değildir.
Madde ve mana dengesini yitiren maddede kazanıp manada kaybeden bütün toplumlarda para her şeyin üstünde tutulmuştur.
Bakınız Şemsi Belli bu durumu nasıl dile getirmiş:
"-Para! ... dedim.
Kınından sıyrıldı paslanmış hançer
İpek oldu.
- Para! ... dedim.
Yelesini yoldu bütün aslanlar
Köpek oldu.
-Para! ... dedim.
Şeklini unuttu yuvarlak dünya
Dört köşe oldu.
- Para! ... dedim.
Yaldızını döktü altın sürahi
Bir şişe oldu.
- Para! ... dedim.
Namusuyla beraber soyundu kadın
Fahişe oldu.
-Para! dedim.
Suratlar değişti, fikir değişti.
Öfkeler neşe oldu.
- Para! ... dedim.
"Geber, Kahrol! " diyen küflü dudaklar
"Yaşa! ... Çok Yaşa! ..." oldu."
"Ama parasız olmuyor ki, ne demiş filan para... para... para.." denebilir ama şuda çok iyi biliniyor ki, para üzerine en çok konuşan ülkeler parayı en az gören ülkelerdirler.
Para kazanmaktan ziyade helalından para kazanacak insan üzerinde yatırım yapılmadığı sürece hem parasız, hem adamsız kalmaya devam ederiz.
Başlar düzelmezse cepler düzelmez.
Şemsi Belli, başlardan da şikayet eder:
"Başınızdan şikâyetçiyim insanlar!
Başınızı bazen bir paket sigaraya
Bazen bir ekmek parasına sattınız.
Doğmamış torunlarınız size küfretti,
Sevdiniz, aldattınız.
Başınızdan dâvâcıyım insanlar!
Dilinizden dâvâcıyım insanlar!
Diliniz ki,
Tanrıyı inkâra cüret edebilecek kadar hür
Bugün göklere çıkardığını
Yarın yerlerde süründürür.
Dilinizden dâvâcıyım insanlar!"
Dostlarına yılan dilli, düşmanlarına dikensiz güllü dil kullananlar, bir gün yapayalnız kaldıklarında yine yanına gelen eski dostların yüreğinde onulmayan dil yaralarının zehriyle yaralanırlar.
Kendine uzatılan dost ellere düşman olanların haleti ruhiyyelerini de Şemsi Belli, çok güzel ifade edivermiş:
"Bir adam vardı
Taş yağmuruna tutmuşlardı dört koldan
Başı, bağrı açıktı
Bir tabanca verdim savunsun diye
İlk kurşunu
Bana sıktı"