SURİYE DE iç karışıklıkların başlamasının hemen ardından
Türkiye, ABD tarafından Esad ın en fazla bir ay içinde iş başından
uzaklaştırılacağına inandırıldı. Çünkü ABD den yapılan açıklamalar paralel
olarak o zamanın Başbakanı Erdoğan tarafından yapılan açıklamalarda tekrar
edildi. Suriye de bir, en fazla iki ay içinde yeni bir dönemin başlayacağı, bu
dönemde Esad a yer olmadığı tekrar tekrar ifade edildi. Bu açıklamalar kamuoyu
tarafından da inandırıcı bulundu. Çünkü eğer ABD yapılan açıklamalar
çerçevesinde hareket edilecek olursa Esad ın fazla dayanması mümkün
görünmüyordu. Ne var ki, Esad söylenenlerin ve yapılan açıklamaların aksine
direnişini sürdürdü. Bununla da kalmadı özellikle hava saldırıları ile
kendisine karşı grupların bulunduğu yerleşim alanlarını vurdu. Sonuçta yüz
binlerle ifade edilen insan kaybı ortaya çıktı. Bunun yanında hızlı bir şekilde
Suriye den kaçışlar başladı. İnsani olarak Türkiye de mültecilere kapılarını
sonuna kadar açtı. Sanıyorum bu açışta Esad ın kısa süre içinde iş başından
uzaklaştırılacağı ve mültecilerin de ülkelerine döneceği düşüncesi etkili oldu.
Ne var ki, aylar ayları, yıllar yılları kovaladı ne Suriye de çatışmalar son
buldu ve ne de mültecilerin ülkelerine dönmesi söz konusu oldu. Bu arada ülkelerinde
barışın sağlanıp yurtlarına dönme ümidini kaybeden mülteciler bu defa da Avrupa
ülkelerine doğru yola çıktılar. Bu çıkışla birlikte yeni bir felaket ve
insanlık faciası gündeme geldi. Çünkü Avrupa gelenleri almak istemedi.
Sınırlarına adeta duvarlar ördü. Netice itibariyle Türkiye hiçbir dahli
olmadığı halde Suriye de yaşananlar sonucu ülkelerini terk etmek zorunda
kalanların ihtiyaçlarını tek başına karşılamak zorunda kaldı.
Bu arada bir de ABD ve Avrupalı müttefiklerinin hava
saldırıları başladı. Bir yandan Esad diğer yandan ABD ve koalisyon güçlerinin
hava saldırısı yeni göçleri gündeme getirdi. Bu arada bir de IŞİD denen örgütün
devreye girmesi ve gündeme gelmesi Suriye olaylarına yeni bir boyut kazandırdı.
Sanki Suriye de çatışmaların sebebi Esad değilmiş gibi bir görüntü çıktı.
IŞİD le birlikte bu defa ABD ve koalisyon güçleri IŞİD e yöneldiler. Esad bu
sayede rahat nefes aldı ve artık Esad ın iş başından gitmeyeceği, Suriye nin
geleceğinde Esad ın da yeri olacağı görülmeye başladı. Bu sırada devreye bir de
Rusya girdi. Çünkü Esad lı ya da Esad sız Suriye nin geleceğinde kurulacak
masada Rusya da kendine yer açmak, elini güçlendirmek istiyordu.
ABD ve koalisyon güçleri ülkemize sığınan Suriyeliler
konusunda kıllarını kıpırdatmazken, aynı zamanda Türkiye nin karadan Suriye ye
müdahale etmesini istiyorlardı. Türkiye buna direndi. Türkiye Esad ı kurtarmak
için IŞİD e yönelik kara harekâtına yanaşmayınca güya IŞİD le mücadele için
Suriye de devreye giren Rusya ile Esad güçleri bu defa Türkmenlere yönelik
operasyon başlattılar. Böylece Türkiye fiili bir çatışmanın içine çekilmek
isteniyordu. Sanki iki Rus savaş uçağının sınırlarımızı ihlal etmesi bu yöndeki
bir adım gibiydi.
Sonuç olarak Suriye olayları ABD ve diğer Batılı ülkelere
güvenilmeyeceğini, onlar için dostluk ve stratejik müttefiklik gibi kavramların
sadece insanlığı kandırmaya yönelik kullanıldığını gösterdi. Böyle olmasaydı
Esad 5 yıldır direnebilir, yüz binlerce insan hayatını kaybeder, milyonlarcası
da ülkelerini terk etmek zorunda kalırlar mıydı Buna 5 yıldır göz yumulduysa
ABD ye güvenmenin Türkiye ye ağır faturası olduğunu görmek durumundayız.
Özellikle de bundan sonra olsun dış politikamızı ABD ye ayarlı olarak
belirlemekten vazgeçmek gerekiyor. Çünkü ABD bölgemize kan ve gözyaşı ile
parçalanma getiriyor. Suriye olaylarının iki kaybedeninden biri Suriye ise
diğeri de Türkiye oldu. Bunu görmemek mümkün değil.