ABD’den dost olmaz!

Abone Ol

PKK’nın parti programında; “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hâkimiyeti altındaki topraklardan bir kısmını, silahlı şekilde mücadele sürdürülerek devlet idaresinden ayırmak ve Marksist-Leninist temele dayalı bir Kürdistan Devleti kurmak için mücadeleyi amaç edinmiştir” deniyor. NATO yıllarca Varşova’ya karşı, yani Komünizme karşı mücadele etmedi mi? O halde Kurulacak bu Marksist-Lenininist olan Kürdistan Devleti’nin neden karşısında değil de, yanındadır? NATO üyesi ve stratejik ortak dediği Türkiye’nin neden yanında değil? Bir süper güç neden terör örgütünü destekler? ABD ile Rusya yıllarca soğuk savaş yapmadılar mı? Bu soruların cevabı tabi ki İsrail’in güvenliğinden başka ne olabilir. ABD’nin değişmez gerçeği; “Ebedi düşmanı, ebedi dostu yoktur. Ebedi çıkarı vardır” gerçeği. ABD ile yapılacak her antlaşmada bu göz önüne alınmak durumundadır. Yoksa kaybeden hep siz olursunuz.

HER ŞEY İSRAİL İÇİN

Ortadoğu’nun yer altı ve yerüstü zenginlikleri, enerji koridoru ABD için her zaman önem kazanmıştır. Ama ABD için, İsrail’in güvenliği bunlardan daha önem arz etmektedir. İsrail’in güvenliği için Ortadoğu’daki ülkelerin parçalanarak, kullanılabilecek küçük devletler haline gelmesi gerekmektedir. Nitekim 1982’de Dünya Siyonist Örgütü’ne bağlı Enformasyon Dairesi’nin yayın organı Kivunim’de yayımlanan söz konusu Oded Yinon planına göre; hangi ülkelerin, hangi bölgelere ayrılacağı ve bu bölme işinde hangi unsurlardan yararlanılacağı ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Camp David Barışından sonra İsrail, Vaat Edilen Topraklara sahip olmak için yeni bir planı uygulamaya başladı. Bu plan Ortadoğu devletlerinin parçalanarak zaman içinde İsrail’in işgaline uygun hale getirilmesini amaçlamaktadır. Bugün Ortadoğu’da yaşananlara baktığımızda, 1982 yapılan Oded Yinon planı ve Condoleezza Rice ifadeleriyle düşünülünce, gerçek daha iyi anlaşılacaktır.

İstihbarat ve plan kurmada uzman olan İngilizler, 18. yüzyıldan itibaren, İslam âlemine karşı uyguladıkları hain planları gözden geçirip yeni planlar yaptılar. Çünkü ne haçlı seferleri ne de asırlardır uyguladıkları yıkma amaçlı planlar istenilen sonucu vermemişti. Sonuç alabilecekleri yeni projeler üretmeye koyuldular. O güne kadar hayata geçirdikleri taktik; güç kullanarak zorla Hıristiyanlaştırmaktı. Artık bundan vazgeçmenin zamanı gelmişti.

Gördüler ki, bu yolla, Müslümanları yıkamadıkları gibi, aksine güce karşı güç oluşturup, Çanakkale’de olduğu gibi karşılarına güçle çıkıyorlar. Yeni projede, Müslümanları parçalayıp, mezhepleri kaşıyarak, birbirine düşürerek, kaleyi içeriden fethetmeyi amaçlıyorlardı. Bunun için de, çeşitli ırk ve dildeki insanları tek vücut halinde dimdik ayakta tutan İslam dininin dejenere edilmesi, asli unsurlarından uzaklaştırılması için, kullanılacak toplum tarafından sevilen liderler gerekliydi. Çünkü yaptıkları araştırmalar neticesinde, bu birliği sağlamada, en büyük etkenin, halkın Kayısız, şartsız inandığı, itimat ettiği İslâm âlimleri ve eserleri olduğunu gördüler.

Bu bağlamda düşünürsek Rand Corporation’un hazırladığı 2007 tarihli raporun başlığı ne garip ki; ”Ilımlı Müslüman Ağlar Oluşturmak” Bu ne demek?

CIA ve Amerikan yönetimine sunulan Raporda, Ilımlı Müslüman Ağ’ın oluşturulması için desteklenmesi gereken gruplar bakın nasıl sıralanmış:

-Liberal ve laik Müslüman entelektüeller!

-Genç ve Ilımlı Din Bilginleri!

-Ilımlı Toplumsal Liderler!

-Cinsiyet Eşitliğini Savunan Kadın Grupları!

-Ilımlı gazeteci ve yazarlar!

Yürütülen proje aslında “İslam’a karşı İslam” projesinden başka bir şey değildir. Raporda Türkiye’ye yönelik değerlendirmeler de var. (Bu konuya farklı başlıklarla devam edeceğiz.)