ABD Başkanı Yardımcısı Joe Biden arkasında bir çok soru
işareti bırakarak gitti. Bu soru işaretlerinin başında da PYD geliyor. Her ne
kadar bu konuda Türkiyeye güvence verse de, son 200 yıllık tarihimiz ve eksik
Misak-ı Milli sınırlarımız, bu tür güvencelerin pratikte ne anlama geldiğini
çok iyi ortaya koyuyor.
Nitekim son dönem Türk-Amerikan ilişkilerine bakıldığında
krizin temelinde daha çok Suriye ve Irak ağırlıklı gelişmelerin yer aldığı
görülüyor. Özellikle de, Sykes Picotun 100. yılında "Ortadoğu
Kürtlüğü"nün geleceği noktasında yaşanan görüş ayrılıkları daha bir
ağırlık kazanıyor. PKK terör örgütü ile başlayan krizin zaman içerisinde Kuzey
Irak/Barzani ve Kuzey Irak/PYD noktasına doğru sürüklenmesi bunun en temel
göstergesi.
Türkiyenin bölge Kürtlüğü noktasında ortaya koyduğu
kararlı tutum, Washingtonu yeni bir değerlendirmeye itmiş görünüyor. Özellikle
de PKK terör örgütüne karşı yürütülen ve bölgede alan hâkimiyetini her ne
pahasına olursa olsun sağlama yönündeki kararlılık mücadelesi ve Başika ile
özdeşleşen Kuzey Irak ve PYD ile özdeşleşen Kuzey Suriye politikaları bunun
göstergesi.
Ankara; PKK, Başika ve PYD noktasında uygulamaya koyduğu
yeni politika ile Washingtona ve diğerlerine şu mesajı veriyor: "Ne
Türkiyeyi böldürürüz ne de Misakı-ı Milli sınırlarımız içerisinde yer alan
bölgede yeni bir devletin kurulmasına izin veririz."
Bunu diğer devletler nasıl görüyor ya da değerlendiriyor,
bunu zaman içerisinde göreceğiz. Fakat ABDnin burada bir karar aşamasında
olduğu ortada.
Washingtonun önünde iki seçenek var: ABD hegemonyasının
ciddi bir meydan okuma ile karşı karşıya kaldığı bir dönemde ya Türkiye ile
yola devam edecek ya da bölgede yeni bir müttefik inşası gerçekleştirecek ve
Türkiyeyi bırakın kaybetmeyi, karşısına alma riski ile karşı karşıya kalacak.
ABDnin Önündeki Zor Tercih...
Bidenın ziyareti işte bu açıdan önemli. Ortadoğuda ve
dünyada yeni kırılmaların olduğu bir dönemde Türkiyeyi ve bölgede işbirliği
halinde olduğu diğer yapıları kaybetmek istemeyen ABD açısından bir denge
arayışı söz konusu. Ve öyle görünüyor ki, ABD kararını vermiş durumda.
Bölgede bir Kürt devletinin kurulması hadisesi yeni bir
mesele değil. En az 100 yıllık bir geçmişi var. Meselenin yeniden
alevlendirilmesi 80li yıllara ve ağırlıklı olarak da Soğuk Savaşın sona
erdiği döneme denk geliyor. Özellikle de Irakın ilk işgal girişimi ile
özdeşleşen ve kuzeyinde yeni bir devlet inşasının tohumlarının atıldığı dönem
ile hız kazanan bu deneme süreci, ABD açısından da önemli sonuçlar içeriyor.
ABD en azından şunun farkında: Birinci Körfez Savaşı ile
başlayan, yaklaşık olarak 25 yıldır devam eden ve bu gidişle de,
"Genişletilmiş Kürdistan" ya da "Büyük Kürdistan" hayalleri
ile en az bir 25 yıl daha devam etmesi beklenen bir "ucu açık süreç"
ile karşı karşıya. Bu sürecin sonun da kuş mı çıkacak, civ civ mi çıkacak kuş
mu, belli değil. Özellikle de, Rusya ve İranın bölgede Kürtler üzerine
geliştirdiği yeni oyun sonrası. Dolayısıyla, ABD açısından dimyata pirince
giderken, evdeki bulgurdan olma durumu söz konusu.
Oysa ABDnin bölgede şu an için güvenilir bir ortağa
ihtiyaç var. ABD, bundan ötürü her şeye rağmen Türkiye ile olan işbirliğini
geliştirmek istiyor. Nitekim Bidenın ziyaretine de bu husus damgasını vurdu.
Her ne kadar Biden arada "özgürlükler, akademisyenler" dese de, asıl
derdinin yeni Amerikan stratejik hedeflerine doğru Türkiye ile stratejik
ortaklığı daha da pekiştirmek, hatta bunu sahaya aktif bir şekilde taşımak
olduğu görüldü.
Ankara-Washington Hattında "Güven Krizi" Aşıldı
mı
Ankaraya verilen Türkiye nin güneyinde yeni bir devlete
izin vermeyecekleri taahhüdü bunun bir göstergesi. Biden bu taahhüt ile aslında
bölgeye yönelik farklı hesaplar içerisinde olan bazı devletlere mesaj vermeye
çalışıyor.
Bir diğer önemli husus ise, PKKnın terör örgütü olarak
teyit edilmiş olması. PKK yı Türkiye için DAEŞ kadar tehlikeli bir örgüt olarak
nitelendiren Bidenın, "PKK hiçbir şekilde barışa gönüllü değildir"
açıklaması, en azından Güneydoğuda yürütülen terörle mücadeleye verilen desteğin
bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Diğer taraftan, bu desteğin, PKKnın
Washingtondaki uzantılarını ne kadar kapsadığı ise zaman içerisinde görülecek.
Bidenın Türkiye ziyareti hakkında daha çok şeyler
yazılabilir. Fakat burada ön plana çıkan asıl husus, Ankara-Washington
Hattında "Yeni Gelecek", "Güçlendirilmiş Reel Stratejik
Ortaklık Arayışları" noktasında tarafların güven inşası noktasında ortaya
koydukları duruş. Öyle görünüyor ki, Türkiye-ABD arasında yeni bir süreç söz
konusu.
Bu arada görüşmelerin İstanbulda gerçekleştirilmiş
olması sizlerin de dikkatini çekmiş olmalı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
Bidenı Yıldız Sarayı Mabeyin Köşkünde kabul etti. Her ne kadar bazıları bu
görüşmeyi Ankara/Külliye bağlamında farklı noktalara çekmeye çalışsa da,
aslında onlar halen "Yeni İstanbul Yürüyüşü"nün farkında
değiller.
İşin daha ilginç yanıise, ABDnin bu görüşmeyi İstanbulda kabul etmiş olması. Bu husus,
Türk-Amerikan ilişkilerindeki çok önemli bir krizin daha aşıldığını gösteriyor.
Bunu bir ara "Yeni İstanbul Yürüyüşü" başlıklı bir yazımda ele almaya
çalışacağım...