ABD-Çin Arasında Korkak Tavuk Oyunu mu?

Abone Ol

Bu soru, “ABD-Çin arasında kayıkçı kavgası mı” şeklinde de sorulabilirdi. Verilecek cevap ise, düne kadar “evet” şeklinde olabilirdi. Ne de olsa, ısrarla provokasyonlardan kaçan ve sorunları zamana yayarak çözmeye çalışan bir kriz yönetimi Pekin’de hâkim idi. Ayrıca, ABD-Çin arasındaki “siyam ikizi” durumu da böylesi bir olasılığa müsaade etmezdi. Ama bundan sonrası için aynı cevabı verebilmek oldukça zor. Zira taraflar arasındaki tansiyon her an yükseliyor.

Tansiyon alanı ve nedenleriyle ilgili spesifik bir coğrafya ve sorundan bahsetmek de o kadar kolay değil. Siber savaşlardan kur savaşlarına, insan haklarından çevre sorunlarına, Doğu Türkistan’dan Güney Çin Denizi’ne kadar geniş bir saha ve konuyu içeren bir kriz durumuyla karşı karşıyayız.

İki ülke arasında tırmanan gerginlik şu an için kontrollü bir kriz şeklinde seyretse de, Çin bu konuda artık eskisi kadar emin değil. Yaptıkları son çıkışlar, Çin’in o soğukkanlılık, sabır, işbirliğine dayalı rekabet-mücadele anlayış ve stratejisinde artık sona gelindiğini gösteriyor. Çin, gerçek yüzünü gösteriyor!

***

Nitekim düne kadar göründüğünden-sahip olduklarından daha zayıf bir pozisyon sergileyen ve temkinli bir şekilde hareket eden Çin, şimdilerde zannedilenden daha güçlü olduğuna yönelik meydan okuyan çıkışlarıyla gündemde. Buna “özgüven” de diyebilirsiniz ya da Klasik Sun Tzu stratejisi...

“Zayıf iken güçlü, güçlü iken zayıf görünme” sanatı olarak adlandırılan bu strateji, Çin’in izlediği politikanın da gücünü oluşturuyor. Zira ortadaki “belirsizlik” hali, fazlasıyla pusu kurmaya, yanıltmaya uygun. Başta Sun Tzu olmak üzere, Çin stratejik düşüncesinin zeminini oluşturan fikirlere vakıf uzmanlar bu klasik numarayı bildikleri için “acaba” sorusunu daha sık soruyorlar. Ne de olsa karşılarında 1.5 milyara yakın bir nüfusa sahip, tarihsel kodlarına dönen, mirasına sahip çıkmaya çalışan, kendisine ait olduğunu iddia ettiği toprakları sınırlarına dâhil etmeye çalışan, emperyal bir geçmişe ve kültüre sahip bir güç var.

***

İşin püf noktası da zaten burası. Çin güçlenmeye başladıkça en zayıf halkadan güçlüye doğru aşamalı bir şekilde başta toprak talepleri olmak üzere bir tarafa not ettiği sorunları teker teker gündeme getiriyor.

“Tek Çin Politikası” ile başlattığı ve neredeyse tüm dünyaya kabul ettirdiği kırmızı çizgilerinde şimdilerde bir adım öteye geçmiş durumda (7 Kasım’da Çin ve Tayvan liderlerinin 60 yıldan sonra Singapur’da gerçekleştirdikleri ilk tarihi görüşme bu açıdan oldukça önemli.) Üstelik bunu yaparken de, bırakın bu devletlerle çatışmayı, bilakis sorunları çözme üzerinden bölgesel ittifakların-işbirliklerin önünü açıyor, aynen “Şanghay İşbirliği Örgütü” örneğinde olduğu üzere... Sovyet sonrası başta Rusya olmak üzere, bölgede sınırdaş olduğu Orta Asya devletlerine (Kazakistan, Kırgızistan ve Çin) “sınır sorunlarını” hatırlatan Pekin yönetimi, bu sorunu hallettiği gibi, bu ülkelere iktisadi-siyasi-güvenlik bazlı nüfuz edebileceği bir işbirliği sürecini de başlatmış durumda.

***

Dolayısıyla, Çin güçlendikçe bir tarafta tuttuğu meseleleri, taleplerini gündeme getiriyor ve başarılı diplomasi hamleleriyle, kaba güce başvurmaksızın bunları lehine çözüyor. Fakat Güney Çin Denizi krizinde izlenen yöntem diğerlerinden farklı. Çin, Soğuk Savaş sonrası, üstelik ABD’ye karşı ilk defa kaba gücünü gösteriyor ve tehdit dili kullanıyor. Gerginliğin asıl nedeni de bu. Krizde geri adım, taraflardan birinin kaybetmesi ile eşdeğer. Dolayısıyla süreç, “Korkak Tavuk Oyunu”na doğru koşar adım gidiyor. Taraflardan biri ya geri adım atacak ya da bölge üzerinden tüm dünyanın başını yakacak!

***

ABD ile bölge üzerinden tüm dünyayı paylaşmaya yanaşmayan Çin’in son hamleleri, aynı zamanda ABD karşıtı bloğun güçlenmesi ile de eşzamanlı bir seyir izliyor. ABD açısından temel sorun, Çin’in izlediği bu politikanın söz konusu bloğu daha da cesaretlendirmesi. Eğer ABD bunun önünü alamaz ise, Batı Bloğu içerisindeki zayıf halkaları da kaybedeceğinin öngörüyor.

Bu halkaların başında ise Almanya-Fransa ikilisi geliyor. Alman ve Fransız liderlerin son Çin ziyaretleri ve ABD-Çin arasındaki bu krizden istifade etmeye dayalı son kazanımları hiç kuşkusuz Washington tarafından not ediliyordur. Bu ise, Çin’in “Mavi Boncuk Politikası”nın ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor.

Çin, elindeki bolca “yeşil” ile “satın alma” politikası izliyor. Dolayısıyla, ABD’nin işi hiç de kolay değil. İşte bu çıkmaz, ABD’yi çok daha farklı yöntemlere zorlayabilir. Ortadoğu’daki sorunların hızlı bir şekilde Orta Asya-Güney Asya-Asya Pasifik bölgesine kaymaya başlaması bu açıdan önemli. Bu ise, Türkiye açısından yeni bir dönem demek!