8 Mart Ona Neyi Hatırlattı?

Abone Ol

 Büyükannem bütün ömrünü çocuklarına adamış bir Anadolu kadınıydı. Çocuklarından bağımsız bir fert olduğunu hiçbir zaman hissedemedi, onlarla adete simbiyotik bir hayat yaşadı. Köyde hayat oldukça hızlı ve yoğun geçerdi. Ama o ne olursa olsun bir fırsatını bulur ve çocuklarına vakit ayırırdı.

Ona göre kadın olmak evin bütün yükünü tek başına taşıyabilmekti. Bir yandan tarlada çalışırken diğer yandan evin işleri ve hayvanların bakımı ile ilgilenirdi. En büyük hayali çocuklarını okutabilmekti, bunun için tarladan kazandığı üç beş kuruşu biriktirir ve kendi tabiriyle kenara atardı.

Toplumumuzda, Ana babalar günü, Kadınlar günü, Yılbaşı kutlamaları gibi merasimlerin yeni yeni kök saldığı dönemlerde, torunlarından biri Kadınlar Gününü kutlamak için ona bir demet çiçek alıp ziyaret eder. Büyük annem pek alışık olmadığı bu hediyeye dikkatlice bakar ve tebessüm eder. Torun onun yüzündeki ifadeye bir anlam veremez.

Yaşamının tamamını doğal bir ortamda geçiren büyükannemin hafızasındaki hediye kavramı, çok daha farklı bir şeydir. Yaz dönemi tatile gelen yakınları genellikle ona, birkaç metre kumaş, bir paket lokum ve mutfakta kullanabileceği bir ev eşyası getirirlerdi. O da karşılık olarak, bir miktar tereyağı, peynir ve bahçesinden kurutarak elde ettiği meyve ve sebzelerden bir paket yapar ve misafirlerini uğurlardı. Peki, şimdi bu çiçek de neyin nesiydi Büyükannemin yüzündeki şaşkınlık ifadesi belirgin hale gelince torun kendince açıklamalar yapar ve getirdiği çiçeklerin anlamını belirtir. Bu onu çok mutlu eder. Fakat onun mutluluğu Kadınlar Gününe dair bir şeyler bildiğinden ya da anladığından değildir. Aksine seksen yıllık yaşamında hiç kimse tarafından takdir edilmiş ve onurlandırılmış olmamasından kaynaklanıyor. O bu çiçeği sadece onca yaptığı fedakârlığa karşılık bir teşekkür olarak algılayıp gülümser.

Ana-babalar günü, Sevgililer Günü, Dünya Kadınlar… vb. günlerin toplumumuzda bu kadar kabul görmesinin bir nedeni de sanırım, birbirimizi çok az taktir edip onurlandırmamızdan kaynaklanıyor. Oysa suni şekilde tasarlanan gün ve geceler kültürel bir dönüşümü beraberinde getirmekle kalmıyor, bizim duygularımızı, geleneksel birikimlerimizi ve paramızı sömürerek her anlamda yoksullaştırıyor. Bizler kadın erkek bütün insanlarımıza gündelik yaşamda hak ettikleri değeri verip, onları kendi kültür havzalarına çekmek zorundayız. Zira dinimizin kabul etmediği hiçbir eylemin hayatımıza pozitif bir getirisi olmayacaktır.

İnsan olan ve insan kalmaya çalışan herkesin her günü kutlu ve mutlu olsun.