Türkiye, hiç şüphe yok ki darbeler ülkesi. Demokrasi kavramını özümsememiş, ülkenin ekonomik, siyasi, kültürel yapısının tek hakimi ve varisi olduğunu kendilerinde vehmeden birilerinin, işler kendi arzuladıkları gibi gitmediği dönemlerde “İktidar Dümenine” geçme noktasında tüm güçlerini toplumsal boyutlarda kullandıkları bir ülke.
Toplumsal yapıyı biçimleme bağlamında ellerindeki tüm güçleri kullanan, insanların zihinlerini kendi arzuladıkları bir dünya görüşü ve laiklik algısı etrafında şekillendiren, “Medyatik komplolar” oluşturmaktan geri durmayan zihniyet, 28 Şubat’ta medyayı “Post Modern Darbe”nin korku dehlizi olarak zihinlerimize boca etti.
28 Şubat Post Modern Darbesi, medyanın, bu darbeyi arkalayan sivil toplum örgütlerinin, bürokrasinin, yargının ve en büyük ayağında toplumu sindirme, biçimleme, korkutma paradigmasıyla militarizme selam durdukları meş’um süreçti.
SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ, BÜROKRASİ, YARGI
“Demokrasiye balans ayarı yaptık” diye övünen 28 Şubat Darbe Davası’nın şu an cezaevindeki generali Çevik Bir, yargı, bunu medya ve ekonomik sivil toplum örgütlerinin verdiği beyanatlar, demeçler ve gazetelerin manşetleri aracılığıyla yapıyordu. Darbenin ayaklarından “askeri boyuttan hesap soruldu ama “Garnizon demokratlarından, bu sürecin tüm boyutlarıyla kamuoyunun vicdanında hapsolmasına yol açan diğer ayaklar eksik kaldı.
Süreç içinde zihin dönüştürme biçimleme aracı olarak kullanılan gazete ve televizyonlar da Türkiye Cumhuriyeti’nin en başarılı hükümeti olan Refahyol ‘un devirmek için tüm gücünü ortaya koydu.
Fadime-Emire-Müslüm üçgeninde karanlık mihrakların kurduğu karanlık komplolar, siyasi iktidarın üzerine irtica çamuru olarak sıçratılmaya kalkışıldı. Hatta iri tirajlı ve bugün demokrasi güzellemeleri yapan gazete, FETÖ elebaşından beyanat alıp cennetmekan Erbakan Hocamızı köşeye sıkıştırmaya kalkıştı.