28 Şubat Darbesi sanal mıydı?

Abone Ol

12 Eylül Darbesi’nin yargılanmasının her safhasını takip ettim… Darbeci Kenan Evren’le yüzleştim. Hala, askeri darbeyi savunuyordu ölüm yatağında. O dönemin mağdurları… Devrimciler, ülkücüler, akıncılar, darbeye karşı aynı tavrı geliştirmişlerdi mahkeme salonunda. Darbenin zalimlerine müebbet hapis verilmişti… Ama öldüler, cezalarını çekmeden gittiler.

28 Şubat darbesinde siyasi yasaklı kimliğimle gazetecilik yapıyordum. Ordu içinde mırıldanmalar, meydan okumalar kulaklarımızı tırmalıyordu.

Halk, Refah Partisi’ni birinci parti yapmıştı.

Ordu içindeki kimi efendiler, halkın eğilimini yanlış ve sakat buluyorlardı. Devlet, Mustafa Kemal’in cumhuriyeti Refah Partililere, irticacılara teslim edilemez, diyorlardı.

Bu darbecilerin gizlisi saklısı yoktu. Alenen orta yerde, eğer Refah iktidar olursa, buna müsaade etmeyeceklerini beyan ediyorlardı.

Kendilerini demokrat olarak tanımlayan nice sahtekâr, bu manzara karşısında suspus olmuşlardı. Süleyman Demirel… O kadar darbeden ötürü koltuktan olmuştu, o bile, kendince yorum yapıp, askerleri anlamaya, onları mutlu etmeye çabalıyordu.

Sayın Erbakan ve Muhsin Yazıcıoğlu’nu ayrı bir yere koymak gerekir… Bu süreçte, milletin yanında duran, millet iradesine sahip çıkan, mücadele eden iki insan iki lider.

Sonrasını hepiniz biliyorsunuz.

Hükümeti alenen ve cebren düşürdüler… Yıllar sonra 28 Şubat darbecilerine dava açıldı.

Gittim takip ettim. Mahkemeden ziyade farklı bir iklimle karşılaştım. Rahat, konforlu, istedikleri gibi hareket edebilen sanıklar gördüm.

Sanık ifadelerini duyunca, sanki yukardan, yarasalar, kuşlar tankları yürütmüşler… Refahyol hükümetine tehdit savuranlar onlar değilmiş gibi hareket ediyorlardı.

Üzülmüştüm.

Bu ülke, 28 Şubat darbesini hakkıyla yargılamaz, sonuçlandıramaz ise, hangi zamanda, darbelerle darbecilerle yüzleşecek, demokrasiyi ve millet iradesini temel kabul edecekti?

Dün… Sanıkların bir kısmı hakkında müebbet hapis istenince, yeniden umudum yeşerdi.

Sen, tutacaksın, ülkenin sahibi benim, benim dışımda kimse kanun koyamaz, hareket edemez diyeceksin… Milletin iradesi hoşuna gitmedi diye, yok sayacaksın… Başbakana, bakanlara hakaret edeceksin… Millet Meclis’ine kadar gelecek, eğer Refahyol hükümeti güvenoyu alırsa, bunu tanımayacağınızı, gerekirse darbe yapacağınızı açık ifadelerle vekillere söyleyeceksin… Sonra da elini kolunu sallayarak bu ülkenin sokaklarında dolaşacaksın… Bu kabul edilemezdi.

Yargılamaları takip edeceğim… İzlenimleri sizlerle paylayacağım.

Dünkü gelişmeyi mühimsiyorum… Bu ülke, milletin iradesiyle yönetilen bir memleket olacaksa, mutlaka dünleriyle, dünlerindeki darbelerle, kötülüklerle yüzleşmek, hesaplaşmak zorundadır.

Onca genç kızı ikna odalarında işkenceye tabi tutan… Milletin inancına savaş açan, İslam’ı küçümseyerek, koca bir Türk milletinin imanını aşağılayanlara yaptıkları kar olarak kalamazdı.

Demokrasiye darbe yapmak… Millete darbe yapmak, bu çağın en büyük suçu olmalıydı.

Davanın bu kadar uzaması da bendeki umudu azaltmıştı…

Milletin ahı yerde kalmamalı… Kalmamalı ki, yarınlar umutla dolu olsun… Gelecek yaşanılır olsun.