Hakk’la batılı karıştırmak, zalime olan sevginin ürünüdür. Elden ele geçen mülkü (devlet) elde etme noktasında zulüm işlememek ise, zalimle olan ilişkimize bağlıdır. Zalime olan itibar insanın kalbini kaplarsa, “zulmü alkışlayamam” derken zalime âşık olur! Hakkı üstün tutmayı küçük gören herkesi bu hazin son beklemektedir. Bu yüzden tarih, zalime âşık toplumlarla doludur ve ne gariptir ki, zulmü alkışlamayanlar araçla amacı karıştırdıkları için zalime âşık olmuşlardır!
Zalime olan aşk, üstünlüğün onda olduğu zannıyla gerçek kuvvet ve kudret sahibini görmeyi perdeler. Biz buna “hidayet kararması” diyoruz. Hidayet kararması öncesinde kişi, işleri kendi yapıyor zannına kapılır. “Ben” olmasaydım bu işler yapılamazdı, der. Adeta feraseti kapanır, basireti tutulur. Bunu sağlayan etken ise hiç şüphesiz; dirayetindeki eksikliktir. Takatinin sonuna kadar çalışmayanlar, kalan takatlerini nefisleri (istekleri) yolunda kullanır ve amelinin yerini değiştirmiş olur. Fark etmeden kendisine zulmetmiş olur. Bu zulmü arttırdığı sürece insanlarla olan ilişkilerinde haksızlıklara sebep olur. Bu haksızlıklarından vazgeçmediği sürece de nifaka sebep teşkil eder. Adeta bir çivinin bir atı, bir atın bir komutanı, bir komutanın bir ülkeyi felakete düşürmesi gibi…
Dünyayı ahiretin bir tarlası olarak görmeyi unutanlar, siyaseti amaçlaştırdıkları için, madde (dünya) bağımlılığına yakalanırlar. İşte tam da bu noktada, sosyal hayat için vazgeçilmez yararlı bir uğraş olan siyaset, “işini yürütme” anlamında kullanıldığında zulme alet olur. Çünkü zulüm, ya bir noksan, ya bir ilâve yahut vaktini ve yerini değiştirmek suretiyle bir şeyi kendisine mahsus yerden başka bir yere koymaktır. “Zulmü alkışlamıyorum” demek yetmez, zulme “dur” demek ve mazlumdan yana olmak gerekir.
Bu açıdan, siyaseti netice alma sanatı olarak görmek, kelimenin tam anlamıyla “haksızlık”tır ve bundan korunmanın tek yolu “hakkı üstün tutmaktır”. Ancak bu temel üzerine sağlıklı bir çalışma bina edilebilir. Bu binada kavuşur insan “mazlum aşkı”na… Bu aşk için de maya gerekiyor. Çünkü bu maya sayesinde hedef farkı, sistem farkı ve zihniyet farkı gerçekleşebilir. Aksi takdirde siyaset, yaşayabilmek için zorunlu işler arasında yer alan şerefli bir meslek ve toplumun sevgi, saygı, yardımlaşma ve beraberliğini sağlamaya araç olmaktan çıkar ve insanlığı ıslah ile dünya ve ahiret saadetine ulaştıracak doğru yolu gösteren bir faaliyet olmaktan uzaklaşır.
Dün ile bugünü, geçen yılla bu yılı sağlıklı bir şekilde karşılaştırmak için bir çizgiye ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü başkasının istediğini yapan, başkası oluyor. Zaruretler insanı çizgi dışına yöneltmek için bir mazeret yapılsa da, zorluğa göğüs germek, gerektiğinde durmak gerekiyor. Eğer çizgiye bakmaz ve durmaz isek, elimizdekilerden olduğumuz gibi, geleceğimizden de olacağız. Bu konuda tarihimiz ve günümüz sayısız örneklerle doludur. Ve maalesef tarih değil, yanlışlıklar tekerrür etmeye, zalime olan aşk da insanı kör etmeye devam ediyor. 2015’de ne olacak da gözler açılacak ya da siz, ne olsun istiyorsunuz