1 Mayıs yeniden korku gününe dönüştürüldü

Abone Ol

Taksim de 1 Mayıs 1977 yılında yaşanan facianın ardından

uzun yıllar 1 Mayıslar çatışma ve korku ile gündeme geldi. Niçin böyle olduğu

sorusuna herkes kendine göre bir cevap verebilir. Bakış açısına göre bir takım

marjinal grupların 1 Mayıs ı istismar ettiğini, devlete meydan okuma vesilesi

haline getirdiğini söylenebilir. Elbette kitlesel gösterilerde marjinal gruplar

da bulunur. bulunacaktır. Ancak, bu marjinal grupların istismarlarına fırsat

vermemek gerekiyor.

Konumuz 1 Mayıs olduğuna göre, aradan geçen bunca yıla

rağmen hâlâ her 1 Mayıs korku günleri olmaya devam ediyorsa ortada bir terslik

var demektir. Bu tersliği ve yanlışlığı sadece marjinallerin tavrı ile izah

etmek doğru olmaz. 1977 den bu yana hâlâ Taksim de hayatını kaybeden

insanlarımızın katilleri konusunda kesin sonuç alınamamış, alınmış bile olsa bu

gerçeğin kamuoyu ile paylaşılmamış olması ister istemez bir hesabın 36 yıl

geçmesine rağmen altı çizilerek kapatılamamış olması bir takım çevreler için

istismar konusu olabilecektir.

Sadece Taksim de yaşanan değil, yıllardan beri bu ülkede

pek çok cinayetin failleri hâlâ tespit edilemedi, tespit edilenlerde bir takım

koruma zırhlarının arkasına gizlenerek toplumdan gizlendi. Böyle olunca da

insanların devlete güveni sarsıldı. Devleti kutsayan, devlet için fertlerin

feda edilebileceği anlayışını savunan kesimlerin devlet üzerindeki  etkinliği sürdüğü sürece bu tür

belirsizlikler sürüp gidecek, bu da ister istemez insanların hesap sorma

duygularını sürekli canlı tutacaktır. Bu bakımdan özgürlüklerin toplumun tüm

kesimleri tarafından sonuna kadar yaşanabilmesi için öncelikli olarak devlete

duyulan güvenin geçmişte sarsılmasına vesile olan olayların faillerinin bulunup

çıkartılması gerekiyor. Bunun yanında inatlaşma yerine uzlaşma kültürünü hâkim

kılabilmemiz gerekiyor. Gerek fertler arası gerek fertle devlet arasındaki

ilişkilerin güç gösterisi olmaktan çıkartılması şart. Bunun için de devlet ile

fert ve fertler arası ilişkilerde adaletin hâkim olması, devletin güç bende

anlayışı ile her konuda kendisini haklı görmek alışkanlığından kurtulması

gerekiyor.

Dün sabahın erken saatlerinden itibaren televizyonları

korku ile takip ettim. Çünkü 1 Mayıs 1977 deki Taksim de yaşanan katliamın bir

saat öncesine kadar meydandaydım. Toplantı sakin devam ediyor, her hangi bir

olay çıkabileceğinin en ufak bir izi yoktu. Meydandan ayrılıp evime gittiğimde

akşam haberlerinde çıkan çatışmanın görüntüleri karşısında yaşadığım şaşkınlığı

ve üzüntüyü unutamıyorum. O günden bu güne olaylarla ilgili çok şey yazıldı ve

söylendi. Ama; failler bulunup yargıya teslim edilemedi. Birilerinin işlediği

cinayet yanlarına kaldı. Yani hesap kapatılamadı. Bu kapatılamayış sürekli

olarak bazılarının olayı kullanmasının ve istismarının zeminini oluşturdu.

Özellikle bazı sendikaların 1 Mayıs ı hesaplaşma için

vesile olarak görmeleri ister istemez her 1 Mayıs ta toplumu korku ve endişeye

sevk ediyor. Halbuki 1 Mayıs Emeğe Saygı ve İşçi Bayramı ise, bu vesile ile

işçilerin sorunlarının dile getirilmesi, sorunlara nasıl çözüm bulunacağı

tartışılmalı iken, adeta bir savaşın taraflarıymış gibi bir takım grupların

meydanlara çıkması ister istemez işçilerimizin sorunlarının gündeme gelmesini

engelliyor. Diyebiliriz ki, bu çevreler işçilerin sırtından ideolojik

kavgalarını veriyor, işçilerimizi alet ediyorlar. İşin garip tarafı bilerek ya

da bilmeyerek bazıları bu istismara destek veriyorlar. Böyle olunca da 1 Mayıs

İşçi Bayramı olmaktan çıkıyor, korku filmine dönüşüyor. Buna bazı sendikaların

meseleyi gövde gösterisine, devlete meydan okumaya dönüştürmeleri de eklenince

devlette karşı tedbirlere aynı biçimde ortaya çıkınca meydan okuma karşılıklı

ortaya çıkıyor. Böyle olunca da 1 Mayıs bayram olmaktan çıkıyor. Olay gövde

gösterisine dönüşmemiş olsaydı İstanbul da Taksim dışında bir meydanda yüz

binlerin katıldığı işçilerce şenliğe, işçi sorunlarının açık platformuna

dönüştürülemez miydi