Aslında 2 Ocak tarihli yazımın içeriği çok farklı olacaktı. Fakat gündem, o gün de bir kez daha yapacağını yapmış ve benim bu köşede kaleme alacağım yazının konusunu değiştirmeye itmişti. Bugün, olası “olağanüstü gündem”in yazımı sabote etmesine izin vermeyeceğim ve 2017’ye yönelik bir takım tespitlerim ile birlikte önerilerimi burada sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
İlk tespitim, 2017’nin bölge ve Türkiye açısından bir kader-dönüm noktası olacağıyla ilgili. 2017, bu bağlamda milli iç dinamikler ile dış dinamikler ve onların yerli uzantıları arasında çok daha şiddetli bir mücadelenin geçeceği yıla benziyor. Hedefin Türkiye’deki değişim-dönüşüm süreci olduğu net!
Bununla ilgili olarak saldırıların içeride ve dışarıda, nokta suikastından kitlesel katliamlara kadar ulaşan bir boyuta ulaşması oldukça güçlü bir olasılık. 2016’nın sonunda Karlov nokta suikastı ile 2017’nin ilk saatinde eğlence merkezinde verilen mesaj da bu.
Dolayısıyla, 2017’de Türkiye’deki iç ve dış politika bağlamındaki değişim-dönüşüm süreci ya başarıya ulaşacak ya da akamete uğrayacak/uğratılacak. Nitekim yaşanan son gelişmeler “BOP Koalisyonu”nun halen aynı noktada olduğunu gösteriyor. Değişiklik sadece bir takım araçlar ve uygulanan stratejiyle ilgili. Yani özde bir değişiklik söz konusu değil.
Mevzu Sadece Türkiye Meselesi Değil!
Türkiye’nin bu mücadelede kazanmaktan başka seçeneği yok. Aksi takdirde, Türkiye’nin bu savaşı kaybetmesi, sadece Türkiye’nin değil, yeni uluslararası sistemde ya da “Yeni Yalta” sürecinde Türk-İslam dünyasının kaybetmesiyle eş değer olacaktır. Yani, yeni kurulacak oyunda/sistemde bizler en az bir 100 yıl daha yok hükmünde olacağız. Öncelikle bu hususun altını önemle çizmek ve nasıl bir tarihi sorumluluğu üstlendiğimizin bir kez daha farkında olmamız gerekiyor.
Bizim içimdeki bir takım kesimler tüm bu yaşananları; Türkiye, hatta ülke içinde çok dar bir kesim ile sınırlı tutmaya çalışabilir ya da öyle görebilirler. Fakat dışarısı bunu böyle görmüyor. Mesele de zaten burada. Dışarının gördüğünün onda birini içeride biz görebilsek, herhalde bu kadar kendimizle uğraşmaz ve o arzu edilen milli birlik, beraberlik ve dayanışmayı, yani “Kuva-yı Milliye Ruhu”nu bir kez daha yakalayabilirdik.
Gerçi 15 Temmuz’da bu ruh bir kez daha ortaya çıktı. O ruhun halen bu aziz millette var olduğu bir kez daha tescillendi. Fakat önemli olan bunun sürdürülebilirliği, hatta daha da kuvvetlendirilmesidir. Çünkü en büyük eksiğimiz bu. Peki, biz aynı noktada mıyız? O yakaladığımız ruhun neresindeyiz? Yoksa, “UhudSendromu”na mı yakalandık? Bu soruları onlarca kez kendimize sorup, ona göre bir muhasebe yapmamız ve bunu da bir an önce gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Peki, gerçekten biz bu soruları kendimize soracak mıyız? Açıkçası çok emin değilim. Çünkü sizler de farkındasınız; bizim en büyük sorunumuz hemen rehavete kapılıyoruz olmamız. Onun için bu “garip ruh” halinden bir an önce kurtulup, meseleyi ciddiye alarak Yeni Türkiye sürecini daha fazla sahiplenmemiz lazım. Aksi takdirde 15 Temmuz’da gerçekleştirilemeyen plan-projenin çok daha acımasız olanıyla karşı karşıya kalabiliriz.
“Yalnız Kurt” Yutturmacası!
Değişikliğin sadece araç-yöntemler bazında olduğunu ifade ettim. Bunu biraz daha açmak gerekirse... Bununla ilgili olarak 2016’da yaşanan saldırıların seyrine bakmamız gerekiyor. Burada özellikle son iki saldırı (Karlov suikastı ve eğlence merkezine yönelik olan) için kullanılan bir ifadeye dikkatlerinizi çekmek istiyorum: “Yalnız Kurt”.
Bu tam manasıyla bir aldatmaca! Ortada böyle bir yalnız kurt yok. Var olan, çakalların üzerimize yalnız kurt adı altında saldırttıkları kudurmuş tetikçiler. Ha bir kişi ha bir örgüt. Fark eden bir şey yok. Esas olan, Türkiye’nin içeride bir iç savaşa sürüklenmesine yol açacak bir gündeminin oluşturulması. Bunun için içerideki tüm hassas fay hatlarına yönelik topyekûn bir saldırı durumu söz konusu olabilir. Şu ana kadar gerçekleştirilen saldırılarla (buna 15 Temmuz da dâhil), içerideki toplumsal duruş, fay hatları test edilmiş durumda. Şimdi burada elde edilen sonuçlara göre bir uygulama yılı söz konusu olabilir.
Bu kapsamda Batılı medyada yer alan haber ve analizleri büyük bir dikkatle okumak gerekiyor. Örneğin İngiltere merkezli haber sitesi Independent gibi. Bu siteye konuşan eski bir DAEŞ/IŞİD militanı, 39 kişinin hayatını kaybettiği eğlence merkezine yönelik terör saldırısını “IŞİD’in Türkiye’ye savaş ilanı” olarak nitelendiriyor. Bir diğer haber ise L’Unita gazetesinden. Söz konusu gazeteye açıklamalarda bulunan İtalya Dışişleri Bakan Yardımcısı MarioGiro, İstanbul’da eğlence merkezine gerçekleştirilen saldırı sonrası “Türkiye kaosa sürüklenirse bizi de sürükler” uyarısında bulunuyor.
Yerseniz! Her iki haber de uyarı adı altında aba altından sopa göstermekten farksız. Birinde düpedüz Türkiye iç savaş ile tehdit edilmeye devam ediliyor; diğerinde ise Türkiye başarısız devlet demeye getiriliyor. O yüzden bir an önce uyanıp, içimizdeki kısır tartışmalardan kurtularak yaklaşmakta olan çok daha büyük krize karşı bir an önce kenetlenelim.
“Kuva-yi Milliye Ruhu” işte bunun için lazım!
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.