Bugün 18 Mart. Çanakkale Zaferi’nin 103. yıldönümü. Hani insanın bazen burnunun direkleri sızlar ya, göz pınarlarına hükmedemeyeceği zaman dilimleri olur ya, işte Çanakkale denildiğinde bu halet-i ruhiyeye herkes gibi ben de kapılıyorum.
Bir taraftan dünü yaşıyor orada kalıyorum, diğer taraftan bizi sarıp sarmalayan bugünün dehlizlerinden çıkmak için çetin bir mücadele veriyorum.
Bazen Kuşçubaşı Eşref’in kendisine getirdiği zafer haberiyle birlikte, Çanakkale destanını yazmadan canını almasın diye Allah’a dua eden, şükür secdesine vardığında öldü zannedilen, gözyaşlarıyla çölü ıslatan Mısır’daki Akif’i düşünüyorum.
Bazen Seyit Onbaşı’ya bakıyorum. Allah’ım diyorum, bu nasıl bir şey! 275 okka top namluya nasıl yüklenir? “Attığımda o oku ben atmadım sen attın” dercesine, bütün bir tarihin yükü omuzlarındaymış gibi namluyu sırtlanan Onbaşı’yla göz göze geliyor, diz dize oturuyor ve bir abideyi seyreder gibi onu seyre dalıyorum.
Bazen Nusret Mayın Gemisi’nde boğaza mayın döşüyor, şimdi bizi fark edecekler diye korkudan irkiliyorum. Sonra Yüzbaşı Hakkı Bey’in bana dönüp, mağaradaki dostun dostuna söylediği gibi, “Korkma, Allah bizimledir.” sözündeki gibi engin bir ferahlığa muhatap oluyorum.
Bazen Kınalı Hasan oluveriyor, başımdaki kınanın sırrını bilemediğim için komutanıma karşı çocuksu bir mahcubiyet yaşıyorum. Anama mektup yazıyorum ama sanki anamın; “Kumandanın saçındaki kınayı sormuş. Bunda bilmeyecek ne varmış ki yavrum? Bizim burada Allah için kurban seçilen koçların başını kına ile süslerler. Ben de dört kardeşin içerisinde en çok seni sevdiğim için seni vatan, millet ve Allah yolunda kurban olarak seçtim. O yüzden başını kınaladım.” cevabını ancak kurban olduktan sonra meleklerin kulağıma fısıldamasıyla öğrenebiliyorum.
Bazen 57. Alay’da bir nefer olup, “Şehit düşsem de, bu milletin onuru olan sancağı size teslim etmem.” diye haykırıyor, toprağa düşen bedenimin sıcaklığı ile ısınan yetimleri görüyorum.
Bazen cephe gerisinde, korku dolu bakışı ve aman dileyen duruşuyla bekleyen bir esirle kendi ekmeğini paylaşan, merhametiyle insanlığın kitabını yazan bir Mehmet oluveriyorum.
Sonra şehitlikte geziniyorum. Anafartalar’da, Conkbayırı’nda rüzgârın taşıdığı şehit kokularını doyasıya içime çekiyorum. Mezar taşlarına bakıyorum. Terlememiş bıyıklarıyla onbeşlileri, Mekteb-i Sultani’den elleri kalem yerine silah tutanları, Diyarbakır’dan, Trabzon’dan, Edirne’den, Halep’ten, Yozgat’tan, Saraybosna’dan, Kudüs’ten, İstanbul’dan omuz omuza çarpışıp, yan yana yatanları görüyorum. Birden yüreğime bir acı saplanıyor. Koyun koyuna yatan dedelerin torunlarının, bugün birbirlerine düşürülmüş olmalarını onlardan gizlemek istiyorum. Sıkılıyorum. Sanki kalkıp bana sizler böyle olun diye mi can verdik, mücadele ettik sorusunu soracaklar gibi bir hisse kapılıyorum.
Bir de boğazın yamaçlarına kazınan,
“Dur Yolcu!
Bilmeden basıp geçip bastığın bu toprak,
Bir devrin battığı yerdir”
şiirinin mısralarını görüyorum.
Böyle bir tarihe sahip olmanın onuru, layık olamıyoruz endişesinin sıkıntısı, içinde bulunduğumuz şartların sarsıcı sonuçlarını düşünmenin yükü altında ezilip kalakalıyorum.
Sonra gözler yerde, avuçlar semaya açılmış bir şekilde, dillere pelesenk olmuş dizeleri bir daha terennüm ediyorum.
“Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.”
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.