Diyanet İşleri Başkanlığı’na ilk kez bir kadın başkan yardımcısı atandı. Haydi, ne duruyoruz tartışalım.’Olur mu hiç?’ diyelim, caiz olup olmadığını tartışalım, ‘zinhar olmaz!’ diyelim, birbirimizi yiyelim. Kadından da başkan yardımcısı mı olurmuş değil mi? Üstelik Diyanet gibi bir kuruma. Allah hepimize akıl fikir versin. Dinî olan her şeyi kadın üzerinden tartışmaya öyle alıştık ki bir kadının Diyanet İşleri Başkanı olmasına nasıl tepki vereceğimizi doğal olarak merak ediyorum. Bu ülkede tartışmanın fitilini kanaat önderi ya da akil insan sayılan bir iki kişi ateşler, hemen ardından cemaatler bu tepkinin peşine takılır. Köşe yazarları arasından da bu tartışmaları köpürten kalemler vardır. Hâlbuki kimsenin bu kadar kendini gerip kasmasına hiç gerek yok. Bu din yeni iniyor değil. 14. asrı aşkın bir zamandır inancını amele, amelini kültüre, kültürünü medeniyete tahvil eden bir din, hayatını da bu düsturlara uygun biçimde nasıl çekip çevireceğinin yollarını da göstermiştir. Dolayısıyla Diyanet’in yönetiminde bir kadının yer alması bu kurumu erkek merkezli kolaycı din yorumlarından koruyacaktır. Din ne salt erkek ne de kadın yorumuna indirgenemez. Asıl merkez insandır. Din kadını da erkeği de ‘insan’ olmak ortak paydası içerinde değerlendirir. Kadın bir Diyanet başkan yardımcısının varlığı cinsiyetçi bakış açısından Müslüman’ca-insanca yaklaşım biçimine geçişin bir vesilesi olabilir.
KONUŞACAK BİR ŞEYİMİZ KALMADI, KONUŞMACIMIZ DA!
Edebiyatta derin bir sessizlik var. Bu sessizliği duyabiliyor musunuz? Bir insansızlık süreci yaşıyoruz sanki. Kitaplar, dergiler, ödüller, belediye etkinlikleri falan rutin işleyişlerini devam ettiriyor. Kalabalık denilebilecek etkinliklerde bile müthiş bir ıssızlık var. Konuşması gerekenlerin susup, susması gerekenlerin konuştuğu bir ıssızlık bu. Piyasa ve siyasa edebiyatın yolunu kesmiş de üstünde ne varsa zorla gasp etmiş gibi. Belediyelerin yaptığı aylık etkinlikler yirmi kişi etrafında dönüp duruyor. Sadece İstanbul’dan bahsediyorum. Bu ıssızlığın taşra boyutunu hiç saymıyorum. Etkinliklerin birçoğuna yığma katılımcı tedarik ediliyor. İstek, merak, heyecan ve kültürel tecessüs olmadan yapacağınız etkinliklerin de bir anlamı yok. Bu yüzden birçok belediye programlarda konuşmacılardan ziyade salonun doluluğunun garanti edilmesine bakıyor. Edebiyat dergilerinin okuyucuyla kurduğu ünsiyet, harbi ve hasbi ilişki çoktandır kendini hissettirmiyor ne yazık ki. Kimse kimsenin umurunda değil. Çünkü herkesin kendine göre bir şeyi var. Söyleşi yapacak, kapağa taşıyacak ne konu kaldı ne kişi. Televizyon ekranlarında gördüklerimiz, panellerde rastladıklarımız, adını sıklıkla işittiklerimiz hep aynı kişiler. Ayva konulu panele konuşmacı olarak çağırılanlarla ıspanak ya da kivi paneline panelist olarak davet edilen simalar aynısının tıpkısı. Dergiler nasıl birbirini tekrarlıyorsa, konuşmacılar da hazır kadro şeklinde devam ediyor. Birileri kabak seviyor diye her şeyin kabak tadında olmasının bir anlamı yok elbette. Gel de anlat!
ARA SOKAKLARIN TARİHİ
Kol kırılır yen içinde kalır. Bu tür sözler hep bu tür adamlar için söylenmiştir. İki ayrı dünyaları vardır. Birinci tür dünyaları bir kitabı karşılarındakilere aktarır gibidir. Dinler ve yanlarında sesinizi yükseltmez, saygıdan iki büklüm olursunuz. Ama kitabı ellerinden bırakıp kendilerini nefislerini de yanlarına alıp sokağa attıklarında bambaşka bir varlığa dönüşüverirler. Kol kırılmış ama yen içinde kalmıştır. Ara sokaklara daldıklarında kitaplarda okudukları hiçbir şeyi hatırlamazlar. Tezgâhları tekmeleyerek yürürler; kendi tezgâhlarını kurmak için. Öteye beriye muz kabukları saçarlar biri bassın ve düşsün diye. Çünkü bilirler ki düşen adamın düşürdüğü bir şey vardır. Düşenin düşürdüğü şeyin başına üşüşürler. Pazar çok kalabalıktır. Pazarda gördüklerini hayata geçirirler. Pazarlıksız yaşayamazlar. İtina ile ayak kaydırırlar. Ayak kayar ayakkabı içinde kalır. Ne karmaşıktır ah bu ara sokakların tarihi!
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Mehmet Taban - Kadından ne peygamber nede imam olmaz yanlış yapılmştır.KESİNLİKLE BUNUN SAVUNULMASI DÜŞÜNÜLEMEZ..SAYGILARIMLA..
Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.