Devletin en üst kademesinden ses geldi.
Söyleneni bir kelimeyle özetlemek gerekirse: ‘Yeter!’ dedi Cumhurbaşkanı.
Şahısları telaffuz etmedi, sadece kabak tadı veren konuşmaları ve de orantısız fetvaları eleştirdi.
Hepimizin biz bize konuşup da ‘bu konularda daha dikkatli olmak lazım’ dediğimiz şeyleri yani.
Tamam dedim, bu tartışmadan da bir tartışma doğacak. Nitekim öyle oldu. Cumhurbaşkanı şunu mu dedi, bunu mu kastetti, diye.
Devletin sivil dini hayata müdahil olması tenkit edilebilir, fakat devleti yönetenlerin de resmi görevleri dışında bir özel kişilikleri olduğunu unutmamak lazım.
Başbakan ya da Cumhurbaşkanı pekâlâ kişisel rahatsızlıklarını dile getirebilirler.
Haklı olup olmadıklarını tartışmıyorum.
Sadece bir takım modern hayat dizgesine sığmayan ihtilaflı konuların gerisini ve de ilerisini izah etmeden ortalık yerde tartışılıp konuşulmasının yersizliğini söz konusu etmek herkes kadar devleti yönetenlerin de hakkıdır.
Gelelim artık magazin haline gelen tartışmalı dini fetvalar konusuna.
İyisi mi hiç gelmeyelim ve orada duralım.
Nasıl olsa herkes birbirini yanlış anlamaya odaklanmış.
Nasıl olsa birbirimizin cümlesini tamamlamasına izin vermeyeceğiz.
Nasıl olsa anlamadığımız kişiyi zihnimizde sadece kendimizin anladığı bir yere oturtacağız.
Boş verin gitsin!
Başka türlü kanaati olan insanların aramızda yaşıyor olmasının nimet olduğunu kavrayıncaya kadar susmak en iyisi.
Sadece boşluğa bakıp soruyorum çaresiz: Allah’ım nasıl oldu da biz bu hale geldik!
Gelelim bu hale nasıl geldiğimiz konusuna.
Yo hayır, iyisi mi hiç gelmeyelim.
Gerisin geri geri dönelim.
Birbirimizin dilini ve halini anlayıncaya kadar.
Burası iyi. Burada duralım.
HOCALARA EV ÖDEVİ
Özellikle ekran sever hocalar uzun süre tartıştıkları konulara hiç olmazsa bir süre ara verirler. Bu müddet zarfında ne yapacağız diyen olabilir.
Bir kere işsiz kalmayacaklarını bilsinler.
Önce şöyle bir üç beş gün kendilerini dinlesinler.
‘Vicdanın sesi’ radyosunu mesela.
Sonra sokaklarda, çarşılarda, halkın arasında gezsinler.
Milletin dertlerini dinlesinler, sosyal yaraları görüp sebebine insinler.
Bu müddet zarfında asla ve asla hiçbir televizyon kanalına çıkmasınlar.
Demeç vermesinler, yazı yazmasınlar.
Kendi Hira’larına çekilsinler.
Adalet üzerine kafa yorsun, fikir geliştirsin ve vicdani hassasiyetleri artırsınlar.
Çocuğu, kadına, erkeğe, insana, hayvana yapılan şiddet ve istismar konusunda toplumu duyarlı hale getirsinler.
Aç açık, yoksul perişan, mağdur insanların hallerini düzeltmek için neler yapmak gerektiği sorunsalına eğilsinler.
Çarpık yapılaşma, sanatsız bakış açısı ve ahlaksız dindarlık noktasında aydınlatıcı ve uyarıcı olsunlar.
Gençleri anlamak için ne yapmak gerekli sorusunun peşine düşsünler. Sokak çocukları, tinerciler, uyuşturucu bağımlısı gençlerin bu bataklıktan kurtarılması için kampanyalara öncülük etsinler.
Camilerin alt katlarının market, dürümcü ya da kuru temizlikçi değil, çocuklar ve gençler için eğitim ve kültür merkezi olması için harekete geçsinler. Kadınların ve çocukların daha çok camilerle buluşturulması için nasıl hal çareleri düşünmek gerektiğini kritik etsinler.
BÜYÜK KONUŞUN ‘OLUR BELKİ’
Yasin Çetin’in ‘Olur Belki’ isimli öykü kitabını okudum.
Söze nerden başlayacağımı bilemedim uzun süre.
Kuracağım her cümle ikinci kitaba teşvik olur belki diye sükût istasyonunda o ilk cümleyi bekledim.
‘Otelleri mesken edinmiş tuhaf bir adamın tuhaf hikâyesi’ kitabın arka penceresinin camına asılı olan levhada böyle yazıyor.
Hoş ben de aksini söylüyor değilim.
Yasin Çetin’in elinde bütün kitaplar yuvarlanıyor ve kapaklarını buluyorlar.
İnsan bir kar tanesiyle nasıl konuşur? Fantastik bir romana kapı aralamak için mi?
Hiç sanmıyorum. Yasin güzel bir prototip seçmiş hikayesine. Otel yalnızı bir adam. Yalnızlığını eşyayı ve kişileştirerek gidermeye çalışıyor. Üst üste aksilikler, yolunda gitmeyen şeylerin abartılı anlatımı ve tadı çıkarılamayan kar keyfi Yasin Çetin’in ilk kitabındaki muhtemel ümidini süsleyen temalar. Evet, ortada bir gerçeklik var, lakin bu ‘büyülü gerçeklik’ olmaya daha yatkın. Kafasında kurduğu dünya ile her şeyi mümkün kılmak sadece otel yorgunu yalnız bir adamın istidadı değil, aynı zamanda şairlerin ve hikâyecilerin eski bir mesleğidir de. Sevgili okur, iyisi mi ben sözü daha fazla uzatmayayım ve sen Yasin Çetin’in bu ilk öykülerini hiç üşenmeden oku. Okurken sizin de kafanızda kurduğunuz dünya gerçek olur belki. Evet ya, Olur Belki! (Olur Belki-Yasin Çetin-Şule Yayınları).
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.