Türkiye, yıllardan beri “gelişmekte olan ülke” kategorisinde yer alıyor. Yani ne az gelişmiş ne de gelişmiş bir ülkeyiz. Tam arada bir yerde, uğraşıp duruyoruz. Üretimimiz, ihracatımız yeterince artmadığı için gelirimiz de (her türlü göz boyamaya ve aldatıcı istatistiğe rağmen) artmıyor. Ülke içindeki tasarruflarımız yetersiz, yani sermaye birikimimiz büyümeyi teşvik edemiyor. Borçlanarak, yani el parasıyla gayet sağlıksız ve ileride mahsurlu neticeler vermesi muhtemel, sadece günü kurtaran bir ekonomik büyüme ile kendimizi kandırıyoruz.
Üretmeden, sadece tüketerek ve borç para ile kalkınacağımızı, gelişeceğimizi, zenginleşeceğimizi sanıyoruz. İhracatımız ithalatımızı karşılamıyor, ülkeye döviz girişi ülkeden çıkan dövizden çok daha az ve olmayan kaynağımızı da yurtdışına transfer etmiş oluyoruz. “Orta gelir tuzağı”na sağlanıp kaldık ve bir adım ileri gidemiyoruz. İçinde bulunduğumuz durum, paradan para kazanan rantiyeye yarıyor sadece. Bütçeden her sene 55-60 milyar lira onlara akıyor.
Üretim için fabrika gerekiyor. Bu iktidarın alamet-i farikası olmuş bir fabrika sayabiliyor muyuz? Varsa yoksa altyapı yatırımlarıyla övünülüyor, ki onlar da gerekiyor elbet. Ancak bir ülkenin gelişmesi, kalkınması, zenginleşmesi üretime doğrudan değil de dolaylı katkısı olan altyapı yatırımlarıyla olmaz. Bunlar en fazla seçimde oy getirir, ki bu oy sevdası, bu popülizm, bu halkın gözünü boyama sevdasından ne zaman vazgeçilecek acaba?
Eldeki kamu varlıklarını, tarihte görülmemiş bir iştahla satan bir siyasi iktidarımız var. Bunu da pek bir övünerek, pek bir gururla söylüyor. Elde edilen özelleştirme gelirleri ne oldu peki? Bütçe açığını kapatmada, günlük masraflarda harcandı gitti. Özelleştirme gelirleri herhangi bir sanayi tesisi, herhangi bir fabrika, herhangi bir üretim doğurdu mu? Hayır.
Bu ülkenin kıt kaynaklarıyla yapılmış olan ve her biri bulunduğu bölgelerde iyi kötü bir ekonomi oluşturan, bölgeyi ayakta tutan, büyük şehirlere göçü önleyen tesisler, tabir-i caizse “babalar gibi” satıldı. Elimize geçen ne peki? Hiçbir şey!
Şimdi de şeker fabrikaları, kar ettiği ve modernizasyon için yatırım yapıldığı halde satılıyor. Hem de yangından mal kaçırırcasına, kamuoyunda hiç tartışılmadan, toplumun çeşitli kesimlerinin hiçbir görüşü alınmadan yapılıyor bu. Güya, satılırken de o fabrikalarda ürerimin devam etmesi için önlemler alınarak satılıyor. O fabrikalar ranta açılmayacakmış vs vs. Madem üretime devam edecek, neden özelleştiriliyor ısrarla? Anlamak mümkün değil.
Bütün bu satış furyasının tam da ABD’li bir NBŞ şirketinin Türk şeker sektörüyle ilgili hazırladığı raporun akabinde olması da kesinlikle tesadüftür. Aynı, Avrupa’da yüzde 1-2 olan NBŞ kotasının, bizde yüzde 10 olarak belirlenip her yıl Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 50 artırılmasının tesadüf olması gibi herhalde. NBŞ kotasındaki bu artışın pancar şekeri üretimini daraltması da küçük bir detaydır herhalde.
Şeker pancarı gibi stratejik bir ürün ve buna bağlı olarak şeker fabrikaları, Anadolu için çok kıymetli. Hem ekonomik açıdan besliyor, göçü önlüyor, hem de toplum sağlığı açısından yarar sağlıyor. NBŞ ithalatının ve kullanımının artması, başta kanser ve obezite olmak üzere sağlık sorunlarını da beraberinde getirecekken, nedir bu şeker düşmanlığı anlamak mümkün değil.
Şayet şeker fabrikalarının idaresinde bir sorun varsa, bunun çözümü bu kıymetli varlıkları satmak mıdır, yoksa daha sağlıklı bir yönetime kavuşturmak mıdır? Misal, Ilgın Şeker Fabrikası geçtiğimiz yıl 33 milyon lira kâr etmiş. Demek ki kötü de yönetilmiyor. Burayı o zaman hangi akla hizmet satıyorsunuz demek gerekmez mi? Bu nasıl bir hoyratlıktır, anlamak mümkün değil!
Özelleştirme giderek ülkeyi sanayisizleştirmeye doğru gitmektedir. Halka anlatacak masal da kalmayacak bu gidişle.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.