Bugün dünya kamuoyu diye tanımlayabileceğimiz, küresel bir köyde yaşayanlar, aynı şeylere muhatap olan, aynı şeylere maruz kalan insanlar; bugün hızla yayılan ve hemen hemen herkesi bir şekilde iletiye dönüştüren bu enformasyon çağında, tek bir mesaj boyutuna indirgenmiş bir hayatı talim ediyor. Bu noktada sadece alıcı konumunda kalmayıp, onu çoğaltıp yaygınlaştıran bir işlevi de beraberinde taşıyor. Bu kadar çok enformasyona maruz kalan insanın bir odak noktasına sahip olması, bir ayrıştırıcı temel değeri barındırması oldukça güç görünüyor. Enformasyonun çoğalması ve çoklu paylaşım ortamları doğruluk oranını da, teyit imkânını da azaltıyor. Böylelikle muhatap olunan bir iletinin haklılığına kanaat getirmek için benzerlerin yaklaşımı önem kazanıyor. Dünyanın her yerinde toplumların maruz kaldığı durum savaş zamanları yapılan propaganda tekniklerini küresel sermaye devralarak daha etkili bir şekilde kullanıyor. Sermaye iktidar ilişkileri de bu kullanımı belli bir boyuta taşıyarak etki gücünü daha da pekiştiriyor.
Bugün dünyada arz edilen her şey, sorgulanmadan almaya ve kullanmaya yani tüketmeye mecbur hale getirilmiştir. Bugün insanlar farklı bir dünya tasavvur edemez haldedir. Çünkü karşıda üretilen, empoze edilen güç insanlarda çaresiz “uyum” ile yaşanabilir algısı oluşturmaktadır. Özellikle kadim kültürler, inançlar bile bu oluşturulan algı karşısında uyuma zorlanmakta ve uyumsuz olanlara karşı kara propaganda yürütülerek marjinal ilan edilmektedir. Bugün özgün olan hiçbir düşünce, inanç piyasanın genel kabulleri ile uyuşmadan kendinde var olma kabiliyetini bulamaz, hatta cesaret edemez. Bu bakımdan adeta boyun eğmiş ve aynı zamanda endişeli kamuoyuna egemen olan şey, istikrarın (piyasa) kaybolmasıdır. Onun için piyasanın dengesini bozacak her düşünce, inanç, adım azılı düşman olarak algılanır hale gelmiştir. Küreselleşme, kapitalizm eleştirilebilir ancak onsuz yaşanamayacağı da peşinen kabul edilir. Küreselliğin en önemli vaadi, seçme hakkı gibi görünür ve demokrasi sihirli bir etki ile herkes tarafından kutsanır. Oysa demokraside, halk aslında artık bir biçime sahip değildir. Sadece bir sayı olarak eşitlenmiş, oranlara bölünmüş ve ihtiyaçlar, yönelimler, üretimler buna göre şekillendirilmiştir. Yani ya pozitif ya da negatif bir değeri ifade etmektedir.
Bu durum bugün özellikle İslam dünyasında negatif bir eğri olarak seyretmektedir. Müslüman toplumlar bu baskıya daha çok maruz kalmaktadır. Sürekli negatif yönlü propagandalar ile salınan korkular sonucu, Müslüman toplumlar savunma durumunda kalmaktadır. Hatta kendini anlatmak için olmadık yollara, yöntemlere başvurmaktadırlar. Sürekli terör etiketi ile yan yana konulan Müslüman imajı giderek edilgen bir şekle dönüştürülürken ortaya çıkan manzara hiç iç açıcı değildir. Bunda ‘evrensel’ kurallar diye ortaya atılan kuralların tek taraflı işletilmesi yatmaktadır. Özellikle Müslüman toplumların sürüklendiği yerde ortaya koydukları tercihler ve bununla birlikte sistem tarafından yapılan dayatmaların neden olduğu yıkımlar sonucu ortaya çıkan vahşet, katliam görüntüleri neredeyse haklılık kazanacak boyuta ulaşmaktadır. Müslüman kimliğini tahrip etme çalışması netice verirken İslam, kültürel ya da nostaljik bir boyuta indirgenmiş ve hükümsüz bırakılmıştır.
Bunlara içerik boşaltmalar, anlam soyutlamaları, kafa karışıklıkları ve hafife indirgendirici yaklaşımlar da eklenince tam bir kaos hâkim oluyor. Buna mezhepsel, meşrepsel farklılıkları ve muhafazakâr eğilimlerin de eklenmesi ile başka bir görüntüye bürünüyor. İslam’ın temsil ettiği ne varsa onlardan soyutlanarak hayata müdahalesinin önüne geçilirken sadece şekli olarak vücut bulması ise sistem tarafından destekleniyor. Özellikle yaygınlaşan iletişim araçları da yüzeysel meseleleri derin tartışmalarmış gibi yansıtırken, dinin insana, sosyal hayata temasının önüne enformasyon kirliliği ile büyük barajlar çekilmektedir. Akçeye tahvil edilebilen her şey kutsanıp ön plana çıkartılırken insanı ve toplumu diriltecek bütün hükümlere karşı karartma uygulanmaktadır.
Hakkı temsil ettiğini ifade ederek ortaya çıkan yüzlerce fraksiyon küresel sistemin elinde oyuncak haline gelmekte ve bir uçtan diğerine taşınarak İslam dünyası bir kara bulutun içerisine hapsedilmek istenmektedir. Gerçekler karşısında narkozlu gibi hareket eden İslam toplumları her badireden sonra aynı noktaya tekrar gelme hususunda büyük bir başarıya imza atmaktadırlar(!) Aslında şartlara ve konjonktüre esir olma başarısızlığından kendimiz için dersler çıkarma zorunluluğu görmedik, görmüyoruz. İyiyi, güzeli, faydalıyı, adil olanı ve bu enformatik kirlilikten sıyrılacak feraseti, dirayeti göstermek gerekiyor. Yoksa sürekli geçmişe duyulan özlem ile anılarından bahsetmek sadece duygusal bir boşalma çabası olarak yaşanmışlıklara takılı kalmaya sebep oluyor. Bundan çıkmak için kalbi olanın, zihni olanın, yenilenebilmesi gerekir. Binaenaleyh şuurla her tür maddi ve manevi dayatmaya, ahlaki müdahaleye, siyasi ve ekonomik propagandaya karşı atılacak adımlara ihtiyaç var. Sadece biraz cesaret ve rikkat gerekiyor. Hoşça bakın zatınıza…
TAŞ GEMİ
“Gölgesinde otur amma/ Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara/ Toprak senden incinmesin.” (Abdurrahim Karakoç-İncitme)
Not: Bu hafta dinledikçe iyi gelen bir albüm var. Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu’nun “Bilinmeyenle Karşılaşmak” adlı albümünde icra ettikleri eserler oldukça güzel. Hem de iki usta ismin farklı yorumları ile.
Bize Kadar:
1- 15 Temmuz’un yıldönümü münasebetiyle şunu bir kez daha ifade etmekte fayda var; vatan mesele olunca geri kalan her şey teferruattır. Allah, dâhili ve harici mihraklara fırsat vermesin. Bir daha böylesi günler yaşatmasın. Allah vatansız bırakmasın, devlete ve millete zeval vermesin.
2- Bu ülke bir sınır taşıdır, bu millet o sınırın muhafızıdır. Allah, ülkesine, milletine kasteden hainlere hiçbir zaman fırsat vermesin. Planlarını başlarına çalsın. Bizlere de hidayet, feraset ve dirayet versin.
3- Bildiğimiz tek türkü var o da Türkiye. Allah, birlik ve dirliğimizi daim etsin.
Dağarcık
Kafeste doğan kuşlar, uçabilmenin bir hastalık olduğuna inanmışlardır. (A. Jodorowsky’den tadımlık)
TEKKE
“Televizyon ailenin en önemli üyesi olmayı bırakacak, ona da ütü ya da çamaşır makinesi gibi davranılacak.” (E. Galeano’dan tadımlık)
Bir Lahza:
“Kendi endişelerimiz tarafından çevrelenmiş bir dairenin içine hapsolmuşuz.” (IngmarBergman)
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.