Spot: Mustafa Karahasanoğlu, hikâyenin sonunu şöyle bağladı; “Bizim yaptığımız iş bir bakıma böyle. Her gün gazetelerimizde birçok şey yazıyoruz. Ama o yazılanlar yeryüzüne öyle bir dağılıyor ki… Bir de hatalıysa…” Karahasanoğlu haksız mı
Muhittin Yıldırım…
Kısa adı DİN-BİR-DER olan Din Görevlileri Birliği Derneği’nin Genel Başkanı…
Geçenlerde İstanbul’daydı…
TV5’te Kadir Öztürk’ün sunduğu “Günden Yansıyanlar” programına katıldı.
Mustafa Kurdaş’ın odasında ayaküstü laflarken ilginç bir de anekdot anlattı;
Rahmetli Erbakan Hocamız bir gün bana şöyle dedi; “Bak Muhittin bizim davamızda geri vites yok; devamlı ileri yürüyeceksin…”
Peki, lüzûmat halinde, mecbur kaldığında geri gitmek gerekirse ne olacaktı!
Erbakan Hoca’nın bu duruma da çözümü vardı;
“Geri gitmek gerekse bile vitesi yine de geriye atmak yok. İlerden dolaş gel, o istediğin noktaya ulaş…”
“Yani” dedik…
“Yani hangi şart olursa olsun vitesi geri atmak yok…”
***
Peki, kim Muhittin Yıldırım Biraz daha yakından tanıyalım mı
* Ankaralı yıllarımda Hamidiye Camii’nde Cuma namazlarını Muhittin Yıldırım kıldırırdı. Halen de öyle mi acaba
* İmam Hatip Lisesi yıllarında Trabzon Milli Türk Talebe Birliği ve Trabzon Akıncılar Teşkilatı, Giresun İ. H. Lisesi’nde M.T.T.B gibi öğrenci teşkilatlarında görev aldı.
* Milli Selamet Partisi (MSP) Soma İlçe Gençlik Kolları Başkanlığı yaptı.
* 27 Kasım 1980 tarihinde Medine’deki Uluslararası İslam Üniversitesi’ne girdi.
* 16 Kasım 1987’de Türkiye’ye döndü.
* Refah Partisi Genel Merkezi’nde Erbakan Hoca’nın daveti üzerine çalışmaya başladı.
* Milli Gençlik Vakfı Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüttü.
* 1993 yılında “Refah Partisi Genel Merkez Eğitim Koordinatörlüğü’ne” getirildi.
* 15 Şubat 1998’de beş arkadaşı ile birlikte “yurt dışına öğrenci gönderme iddiasıyla” 28 Şubat sürecinden dolayı tutuklandı.
* Hamidiye Camii’nde 15 Şubat 1998’de okuduğu bazı ayetler nedeniyle hakkında Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde dava açıldı, 2 yıl süren davalar sonunda beraat etti.
Özetin özeti şu;
“Muhittin Hoca” vitesi geri atmadan koştukça koşuyor…
BU FERYADA KİM KULAK VERECEK
Sosyal Hizmet ve Danışmanlık Bölümü (ön lisans) binlerce mezun dertli mi dertli…
“Diplomamız tanınmıyor. Unvanımız yok, hiçbir sosyal hizmet kuruluşlarında çalışamıyoruz” diye feryat ediyorlar.
Son dönemde çok sayıda mektup aldım bu bölüm mezunlarından.
Bunlardan biri de Özlem Hanım. Şöyle diyor mektubunda;
“Merhaba Adnan Bey;
Özel bir çocuğunuz varsa bütün üzüntüleri bir tarafa bırakıp onun geleceğini düşünürsünüz; zaten bir sıfır hayatın gerisindesindir.
Ve artık en önemlisi sağlığı ve eğitimidir. Gittiğim kurumlarda muhatabım olan personelin yeterli bilgi ve eğitime sahip olmaması bütün işlerimi çıkmaza soktu.
Yaşadığımız bu olumsuzluklar oğlumun hayatından 3 senesini aldı. Zaten 1-0 yenik başladığımız hayata bilmem kaç sıfır olarak devam etmeye çalıştık.
Tam da bu noktada bu işin mağduru olarak bu bölümü okumaya karar verdim.
İşin içine girince tanıdığım bilgi, özveri ve yüreğiyle çalışmaya hazır onca insan… Tanısanız her biri ayrı bir değer.
O kadar hazırlar ki hak ettikleri işi yapmaya. Okulu var, mezunu var; ünvanı yok, istihdam yok.
Sosyal Hizmetler ön lisans mezunları hakları olan ünvanı ve istihdamı istiyor.
Sevgiler.
Özlem”.
Bu sesi duyan var mı acaba
İBRETLİK ÖYKÜ…
Hikâyeyi, 43. yıl tebriki için Mili Gazete’yi ziyaret eden Yeni Akit’in patronu Mustafa Karahasanoğlu anlattı;
“Lâfına sözüne itibar edilen bir adam, bir başka adam hakkında bir lâf etmiş...
Bu laf bütün ülkede duyulmuş...
Adı geçen şahıs hakkında kimi ‘buğz’ etmiş, kimi ‘kin’ duymuş, kimi de öfkelenmiş!..
Linç kampanyası açılmış adam hakkında...
Zaman geçip giderken; ‘sözü dinlenir adam’, bir hata ettiğini fark etmiş... Ağzından çıkan sözün, bir ‘iftira’ olduğunu anlamış...
Karar vermiş; gidip ‘özür’ dileyecek...
Gitmiş ‘iftira’ attığı adamın yanına; ‘Bir halt işledim, ne olur beni affet!’
‘Olur’ demiş adam; ‘Özrünü kabul ederim ama bir şartla!’
Adam bir ‘çuval’ bulmuş, içine de ‘kuş tüyleri’ni doldurup, dağa çıkmışlar.
Dağın ‘en rüzgârlı tepe’sine geldiklerinde, adam çuvalın ağzını açmış, ‘kuş tüyleri’ni boşaltmaya başlamış!..
Çuvaldaki son tüyü de döken adam; kendisine ‘iftira’ atan adama dönüp, demiş ki;
Hadi, sıra sende... Rüzgârın dağıttığı şu tüyleri tek tek topla, doldur şu çuvala, özrünü kabul edeyim!..”
***
Mustafa Karahasanoğlu, hikâyenin sonunu şöyle bağladı;
“Bizim yaptığımız iş bir bakıma böyle. Her gün gazetelerimizde birçok şey yazıyoruz. Ama o yazılanlar yeryüzüne öyle bir dağılıyor ki… Bir de hatalıysa…”
Karahasanoğlu haksız mı
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.