Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, İslam’ı bir hayat nizamı olarak gönderen, hesap gününün hâkimi, Allah (c.c)’a hamd ederim. Salât ve selâm, peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’ya, âline ve sahabelerine olsun.
Yaklaşık bundan doksan sene evvel ülkemizin tamamı işgal altındaydı. Emperyalist güçler BÜYÜK İSRAİL’İ kurmak için bizi yok etmek istiyorlardı. Aziz milletimizin inançlı evlatları bu haksız imha hareketine karşı, her türlü imkânsızlıklara rağmen İSTİKLAL SAVAŞINI yapıp, tarihe altın bir destan yazdılar. Bu destanı yazanlar, Türklerden, Kürtlerden, Araplardan ve diğer kavimlerden İbrahim (a.s) milleti, Muhammed (s.a.v) ümmeti şuurlu tek bir toplum idiler. Onlar asırlarca, Âdem(a.s)’in evlatları olarak insanlıkta, İslam’ın müminleri olarak da dinde kardeşler oldular. Birlik olup, küffara birlikte karşı koydular, namahrem olanları, İslam düşmanı, haçlı batıyı birlikte denize döktüler. Hatimler ve dualar eşliğinde Cumhuriyeti birlikte kurdular. Bu, Irkçı Emperyalizm ve Haçlı batının kabullenemeyeceği bir şeydi. Düşündüler, taşındılar, stratejilerini değiştirdiler. Lozan anlaşmasıyla birlikte, Hayim Nahum’un yumuşak lokma metodunu yürürlüğe koydular. Ve: “biz Türkiye’yi, 1- Fakirleştireceğiz, 2- İşsiz bırakacağız, 3- Borca esir edeceğiz, 4- Dinini değiştireceğiz, 5- Türk, Kürt, Alevi, Sünni diye böleceğiz, 6- Böldüğümüz parçaları birbiriyle savaştıracağız, 7- Savaşla yorulmuş parçaları İsrail’e vilayet yapacağız.” dediler. Irkçı emperyalizm, 90 küsur seneden beri üzerimizde bu yumuşak lokma metodunu uyguladı ve bizi yorgun hale getirdi. Böylelikle Türkiye’yi fakirleştirdiler, işsizliği artırdılar, borca esir ettiler. İslam’ı, toplum hayatından silmek için, yoğun faaliyette bulundular. Ilımlı İslam, dinler arası diyalog, medeniyetler ittifakı ve benzeri çalışmalarla İslam’ın içini boşaltarak yok etmeye çalıştılar. Milleti, manevi değerlerinden kopardılar. Diğer yandan ırkçılığı körükleyerek bölücülük için her türlü tahriki yapıtılar. Böldükleri parçaları savaştırmak için tedbirler aldılar. Bu parçalar, birbiriyle çarpıştırıldıktan sonra, zayıflatılmış Türkiye’yi, AB’nin kapısına bağlayarak özel ortak yapacaklar. Ertesi gün de, İsrail’i AB’ye dahil edecekler. AB çok büyüdü, Ortadoğu kısmı, ayrı olsun diyerek bizi İsrail’le tek devlet yapacaklar. Allah muhafaza buyursun, bu Türkiye’nin yok olması demektir.
ABD ve işbirlikçileri tarafından önümüze konulan son çözüm süreci, BOP uygulamalarından bir aşamadır. Çözüm sürecinin tarafları gibi gözüken İktidar partisi AKP ve Kürtlerin tek temsilci olarak muhatap kabul edilen PKK, ABD’nin BOP için tasarlanmış stratejik iki ortağıdırlar. AKP, siyaset ve iktidar için ABD’yi olmazı görürken, PKK ve uzantıları terör ve ayrılıkçı pozisyonları için ABD’nin himayesine mazhar olmuştur. İkisi de gücünü ABD’den almaktadır. ABD’nin niyeti ise, Büyük İsrail’i kurmak ve güvenliğini sağlamaktır. Bu görülmeden, çözüm süreci diye ifade edilen, ABD’nin Türkiye’yi çözme sürecinin doğru okunması imkânsızdır.
MESELENİN KAYNAĞI
Yanlış teşhis, doğru çözüme götürmez. Müslümanlık, ortak tarih, ortak medeniyet ve gaye birliği, Türklerle Kürtleri kardeş yapmıştır. 1071’de Alparslan Bizans’a karşı savaşırken, Kürt kardeşlerimiz ona on bin asker vermiştir. O zaman Türkler, Kürtler ve bütün Müslümanlar “inananlar kardeştir” esasına, sıkı sıkıya bağlıydılar. Bu asrın başlarında, Musul’da toplanan Kürt aşiretleri, Osmanlı halifesinin yanında savaşmaya karar verdiler ve Sevr Antlaşmasını yırtıp attılar. Asırlar boyu, tek vücut olarak yaşadığımız halde, ne oldu da bu husumet ortaya çıktı Bu mesele, Irkçı Emperyalizmin kurmayı gaye edindiği BÜYÜK İSRAİL’E engel teşkil eden Alparslan’ın torunu Müslüman Türkler ile Selahaddin Eyyubi’nin torunu Müslüman Kürtler arasına soktuğu bir fitnedir. Bu fitne terörle büyütülmüş, Kürt meselesi olarak derinleştirilmiş, Güneydoğu meselesi olarak da olgunlaştırılmıştır. Kürt konusunun bir sosyal problem haline gelmesinin ana sebebi; taklitçi zihniyetin, sömürü ve tahakküm düzeninin uyguladığı materyalist ve ırkçı politikalardır.
Bu politikalar, geçmişte ANAP, CHP, DYP, DSP ve MHP iktidarları döneminde uygulanmış, 13 yıllık AKP iktidarları döneminde de faklı şekil ve boyutlarda devam ettirilmiştir. ABD işbirlikçisi iktidarlar, Kürt ve Güneydoğu meselesini çözememişler, gittikçe büyüyen bir mesele haline getirmişlerdir. Yaşanan tecrübeler, bu meselenin işbirlikçi iktidarların tatbik ettiği, dinden uzaklaştırma, manevi tahribat, insan hakları ihlalleri, şiddet ve kimliksizleştirme politikalarıyla çözülemeyeceğini göstermiştir.
Türkiye’de, batı işbirlikçisi iktidarların yürüttükleri sömürü ve tahakküm düzeni sonucunda ortaya çıkan hak ihlalleri, geri bırakılmışlık, yanlış eğitim müfredatları, ıstırap ve haksızlıklar, tek tip insan yetiştirme dayatması, Türkiye’nin kimliğinin parçalanmasını sağlamıştır. Farklı soy, renk ve dile sahip insanların, tek tip yapılmaya çalışılması, Allah’ın insanı yarattığı fıtratı inkâr anlamında en büyük zulüm olmuştur.
Milli Görüş lideri Erbakan Hocamızın 1994’de, Bingöl’de yaptığı konuşma, meselenin teşhisi bakımından tarihe not düşülmüş bir belge niteliğindedir: “Dedim ki, bu ülkenin evlatları asırlar boyu, mektebe başlarken besmeleyle başlar. Siz geldiniz, bu besmeleyi kaldırdınız. Ne koydunuz yerine “Türküm doğruyum çalışkanım.” Eee, sen bunu söyleyince, öbür taraftan da, Kürt kökenli bir Müslüman evladı, ya öyle mi, ben de Kürdüm, daha doğruyum, daha çalışkanım deme hakkını kazandı. Ve böylece, siz bu ülkenin insanlarını birbirine yabancılaştırdınız.” Erbakan Hocamız bu konuşmasında, kardeşleri birbirine düşman eden, yabancılaştıran, yürürlükteki bozuk zihniyetin sorgulamasını yapmıştır.
Erbakan’ın çağrısı, bataklığı kurutmak için, gayri milli, gayri İslami ve gayri insanı olan, batı müktesebatına, kültür ve medeniyet değerlerine dayanan, Lozan’da Hayım Nahum doktrinine göre kurulmuş faizci, ırkçı, baskıcı, kapitalist düzeni değiştirelim ve yerine ADİL BİR DÜZEN kuralım teklifidir. Türkiye’yi kurtuluşa, barışa, huzura, büyümeye götürecek olan şey, insan fıtratıyla uyumlu bir hayat nizamının, barış ve kardeşlik düzeninin, adil bir nizamın inşa edilmesidir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Şüphesiz Kürtler de bu bölgenin İslam coğrafyası ve İslam dünyasının şerefli bir kavmi ve parçasıdırlar. Elitlerden bir bölümü AB ve ABD’ye eğilim gösterseler bile, Kürt halkının kalbi, İslam için atar. Bunun için bütün çözüm teklifleri, İslam faktörü dikkate alınarak tasarlanmalıdır. İslamsız tasarlanan çözüm tekliflerinin uygulama ve yaşama şansı olmaz.
Elbette Kürt kardeşlerimizin tabii hakları vardır. Kendi dilleriyle konuşmaları, medyayı kullanmaları, eğitim yapmaları, onların en tabii haklarıdır ve zaten tarih boyunca bu haklarını kullanmışlardır. Ancak son 90 yılda izlenen milliyetçi, materyalist ve ırkçı politikalar problem yaratmış ve problemi ağırlaştırmıştır.
Bölünme ve parçalanma kimseye fayda getirmez. Şüphesiz çözüm, yeni ulusçu devletler kurmak, yeni parçalar ihdas etmek değil, parçaları birleştirmek, yeni ve ırkçılığa dayanmayan BÜYÜK BİR BÜTÜNE doğru yol almaktadır. Kürt meselesini “Demokratik özerklik “ veya “Ayrı devlet” şeklinde çözmek, asla kimseye fayda vermez, saadet getirmez ve bir çözüm sağlamaz. Bu ancak, İslam ve insanlık düşmanlarını sevindirir.
Devlet, kendi vatandaşına haklarını pazarlık konusu etmeden teslim etmelidir. Birlik, beraberlik ve BÜYÜK BÜTÜNLÜK, ancak İslam kardeşliği ile elde edilebilir. Birlik ve bütünlüğün temini, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) oyununu da bozacaktır. AB, ABD ve İsrail kaynaklı çözüm paketleri, bölgeyi çözülmeye, Türkiye’yi bölünmeye götürür. Bunun için Irkçı Emperyalizmin böl, parçala, yut politikaları çöpe atılmalıdır.
Bölgede barış ve kardeşliğin sağlanması aşağıdaki hususların gerçekleştirilmesine bağlıdır.
Müslümanlar arasındaki kardeşliğin pekiştirilmesi, birlik ve bütünlüğünün sağlanması,
Herkese tam ve kamil manada insan haklarının pazarlıksız bir şekilde temin edilmesi,
AB, ABD ve İsrail’in sürece müdahil olmalarının önlenmesi,
Meselenin devlet millet kaynaşması yoluyla çözülmesi,
Müspet eğitim seferberliğinin başlatılması, medreselerin ihyası,
Bölgede bir Manevi İlimler Üniversite’sinin kurulması,
Bütün baskı ve tehditlerin ortadan kaldırılması, güvenliğin sağlanması,
Bölge için maddi ve manevi kalkınma programlarının hazırlanması,
Bölgede tarım ve hayvancılığın en yüksek noktaya taşınması,
Sanayi yatırımlarının teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılması, Devlet yatırımlarının artırılması ve özel sektör yatırımlarının teşviki için uzun vadeli vergi muafiyeti ve arazi tahsisi sağlanması gibi adımların atılması bu meseleyi kökten çözmeye yetecektir.
SAADET PARTİSİ
Milli Görüş’ün tek temsilcisi Saadet Partisi, bu meselenin çözümünü Milli Görüş’te görmektedir. Milletin inancından kopuk batı işbirlikçisi zihniyetler ile Türkiye’nin meseleleri çözülemez. Bu özelliği sebebiyle AKP ve muhalefeti isteseler de bu meseleyi çözemezler. Çünkü onlar hastalığı sağlık, mikrobu ilaç zannediyorlar. Saadet Partisi ise şifayı da ilacı da Milli Görüşte gördüğü için bu meseleyi çözebilecek tek partidir. Milli Görüş, Türkiye’nin bütünlüğünü, birlik ve beraberliğini esas alır. İslam kardeşliği; bütünlüğün, birlik ve beraberliğin tek çaresidir. Milli Görüşün önerdiği teklifler dışında bu meselenin çözüm imkânı yoktur. İslamsız çözüm de olmaz, saadet de olmaz vesselam.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.