Bismillahirrahmanirrahim; 1950’Lİ yıllardan bu yana sanayileşme ve kentleşmeye geçişin sonucu ortaya çıkan süreç yaşanıyor. Kırsal kesimde yaşayan insanlar her geçen gün artan hızla büyük şehirlere taşınıyorlar. İçgöç yüzünden Türkiye’nin doğusu boşalırken; batı şehirlerinde plansız ve kontrolsüz bir yığılma oluşuyor. 1950’de nüfusun yüzde 19’u şehirlerde yaşarken; bu oran 2016’da yüzde 78.3’e ulaştı.
Başlangıçta ekonomik ve sosyal imkânlara ulaşmayı amaçlayan içgöç, 1990’lı yıllardan itibaren terör etkisiyle zorunlu sebeplere dayanma noktasına geldi. Uygulanan yanlış politikalar yüzünden içgöç bir türlü önlenemedi. İnsanın doğduğu yerde doyduğu imkân ve şartlar oluşturulamadı. Doğuda köyler boşalır, şehir nüfusları azalırken; batı şehirlerimiz ölçüsüz artan nüfus yükünü taşıyamaz hale geldi.
İnsanları balık istifi gibi bir araya getirerek plansız, ölçüsüz, kontrolsüz gerçekleşen içgöç, şehirleri yaşanmaz hale getirdi. Başta güvenlik olmak üzere pek çok problem ortaya çıkardı. Şehirler yaşanabilir olmaktan çıktı.
Problemin çözülemeyişinin temelinde “planlama” yoksunluğu yatıyor. Bunu Berlin örneğinde açıkça görüyoruz. İki Almanya birleşmeden önce Berlin’in nüfusu 5 milyona ulaşmıştı. Bu, basık bir iklim yapısına sahip Berlin için yüksek bir nüfustu. Devlet bir “planlama” sonucu Berlin’in nüfusunu her sene 100 bin civarında azalttı. Fabrikaları, pek çok iş yerini Berlin dışına çıkardı. Şimdi Berlin’in nüfusu başkent yapılmasına rağmen 3 milyon civarında.
TOPRAĞIN asıl sahibi, o toprakları işleyen ve sahipliğini yapanlardır. Çeşitli sebeplerle bitek toprakların terk edilmesi büyük bir kayıptır. Japonya ve Almanya gibi ileri teknolojiye sahip ülkeler bile, tarım alanlarını kesinlikle boş bırakmıyorlar.
İsviçre’nin İtalya sınırındaki sarp arazilerin bulunduğu dağlık bölgeye gittim. Ev tipi otellerin yaygın olduğu yerlerde nüfus hiç de az değildi. “Diklemesine arazilerle dolu dağlık yörede niçin yaşadıklarını” merak ettim. Devlet buraların halkına, arazilerini ekip biçmek şartıyla, ayrıca iyi bir maaş veriyormuş. Ekilmeyen arazi kalmaması için teşvik uyguluyormuş. O dağların yamaçlarında kavis ve kıvrımlar çizerek ilerleyen tren katarı hâlâ gözümün önünde. Üretimin nasıl teşvik edildiğini yakından gördüm. Türkiye, toprağı insansızlaştırmamalı; insanı da topraksızlaştırmamalı. Arazilerin boş bırakılmasını engelleyecek tedbirler almalı. Kalkınma ve sosyal imkânları yaygınlaştırmalı. Yatırım ve tesislerin bir bölgede toplanması büyük haksızlık. İçgöçü teşvik eden, sosyal dengeleri bozan bir unsur. Türkiye acilen “planlama” üzerinde araştırma ve çalışmalar başlatmalı. Avrupa ülkelerinde bunu görüyoruz. Sosyal imkânlar dengelenmiş. Trenin girmediği ücra bir köy yok. Her şey planlı ve kontrollü! Verimli arazilere dokunulmuyor. Her yerleşim biriminin ihtiyaçları belirlenmiş. Bir yere kaç bakkal, fırın, manav, berber, eczacı… ihtiyacı olduğu kayıt altında. 3 bakkala ihtiyaç varsa, kimse 4.sünü açamıyor. 2 fırın, 2 eczane ihtiyaçsa daha fazlasına izin verilmiyor. Her şey hesap edilerek planlaması yapılmış.
HÜKÜMETLERİN bu kadar önemli bir konuya eğilmemeleri düşündürücü! Erbakan Hoca öncülüğündeki Milli Görüş partileri ciddi çalışmalar başlatmıştı. Güçlü, yaygın, süratli kalkınma modelini benimsediler. Planlamaya önem verdiler. Geri bırakılmış Doğu ve Güneydoğu Anadolu kalkınması için projeler hazırladılar. Anarşi ve terörün yuvalanmasını önlediler. Terörün o dönemde etkisiz olması bu yüzden!
Daha sonraki hükümetler bu çalışmaları sürdüremediler. Kontrolsüz ve plansız içgöçü teşvik ettiler. Saadet Partisi konuya el attı. “İnsanların doğduğu yerde doyması” prensibini benimsedi. Konunun uzmanları ve sivil toplum kuruluşlarıyla bilimsel bir çalıştay gerçekleştirdi. Eldeki raporları, istatistiki ve tarihi bilgileri değerlendirerek doğru teşhis üzerine çözümler ortaya koydu. Sonuçları, “İçgöç Raporu” adını verdikleri 83 sayfalık bir kitapçıkla kamuoyunun bilgisine sundu.
Hükümeti uyardılar. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün yalnız dışgöç takibi ve mültecilerin bürokratik işlerini organize etmekle ilgilendiğini; içgöçü takip ve yönlendirme konusunda çalışma yapmadığını hatırlattı. Genel müdürlüğün varoluş sebebini görmezden gelmemesini istedi.
Saadet Partisi hükümeti içgöçle ilgili görevlerini yapmaya davet etti:
“Devlet fabrika yapmaz!’ politikası derhal terk edilmelidir. Devlet, doğuda ve güneydoğuda yatırımı bizzat kendisi yapmalı; böylece özel sektöre örnek olmalı ve güven vermelidir.
Vakit geçirmeden yaygın, süratli, teknoloji yoğunluklu tarım ve hayvancılığa dair sanayileşme/fabrikalaşma politikasına geçilmelidir.”
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.