Şehit Hızır Ali Hoca, 1942 yılında Rize’de Yakup ile Hamdiye çiftinden dünyaya gelir. Doğduğu yıllarda insanlar geçim sıkıntısı çektiği için Ramazan ayı yaklaşınca ailesi de aynı zorlukları iyice hissetmeye başlar.
Rize’nin zengin ve hayırsever eşrafından birisi Ramazan ayının ilk gecesi kendilerine yetecek kadar erzak yardımında bulununca bu Hızır gibi yetişen yardımın karşısında epeyce rahatlayan aile yeni doğacak olan çocuklarına Hızır ismini koyarlar. İlk ve orta tahsilini Rize’de tamamlayan Şehit Hızır Hoca, küçük yaşlardan itibaren arkadaşları ve kardeşleri arasında dini hassasiyeti ile dikkat çeker ve daha o günlerden itibaren molla lakabını alır .
Yaz aylarında ve tatillerde mahalle camisine giden küçük Hızır, caminin imamı Mahmut Hoca Efendi tarafından fark edilir. Hızır’da farklı bir hal olduğu gözleyen Hoca Efendi küçük Hızır’la yakından ilgilenmeye başlar.
Gençlik Yılları ve Mürşidiyle Karşılaşması
Şehit Hızır Hoca, liseyi başarıyla tamamladıktan sonra Tıp Fakültesinde okuyup doktor olması için ailesi tarafından İstanbul’a gönderilir. O yıllarda her üniversite kendi yaptığı imtihanla talebe aldığından Tıp Fakültesi imtihanlarına girmek için otobüse biner. Fakat takdir-i ilahi bindiği otobüs arızalanıp Tıp Fakültesine kayıt yaptıramayınca Edebiyat Fakültesi’nin Arapça-Farsça Bölümü’ne başlar. Bu sırada da Kocamustafapaşa’da ikamet ederken İmam-ı Azam Nuri Efendi’nin görev yaptığı Gül camisine gidip gelmeye başlar. Bir gün Nuri Efendi’ye gelerek kendisinden Arapça dersi almak istediğini söylediğinde Nuri Efendi de kendisine, “Sen bana okul derslerinde yardımcı olursan bende sana Arapça okuturum” diye cevap verir. Bu sayede Nuri Efendi vasıtasıyla İsmailağa Camisi İmam hatibi müstakbel şeyhi ve kayın pederi Mahmut Efendi Hazretleri (k.s.) ile tanışır. Bu arada “Kırk gün sabah namazını Fatih Camisi’nde kılan Hızır’ı görür” sözüne binaen sabah namazlarını Fatih Camii’nde kılmaya başlar. Kırkıncı gün sünneti kılıp farzı beklerken birisi omzuna dokunup ”Aradığın Hızır İsmailağa Camisi’nde” diyerek kaybolur. Bu tanışmadan sonra aradığı güneşi yanı başında bulmanın sevinci ile üniversiteyi ihmal ederek Hoca efendinin sohbetlerine devam eder. “Üniversitede en çok hoşuma giden koridorda cübbemi yere serip şalvar ve sarığımla namaza durduğumda, insanların bana gülüp geçmeleriydi.” dediği günleri geride bırakıp kendini tamamen Tekke’ye verince, ilmen ve manen tekâmülü çok kısa sürede herkesin dikkatini çeker. Günlerini tekkede ilim ve ibadetle geçiren Hızır Hoca’ya İsmailağa Camii şerifinde rahlenin başında ders mütalaa ederken Şeyhi Mahmut Efendi Hazretleri (k.s) gelip; “Hızır Hoca kızımı sana veriyorum” der ve ayrılır. 26 yaşında 1968’de Fatma hanımla gerçekleşen evliliğinden Ali Haydar ve Ayşe isminde iki evladı dünyaya gelir.
Son arzusu Sakızağacı Şehitlik Mezarlığı’na defnedilmekti
Şeriatı tavizsiz yaşayan Efendi’sinin Pazar sohbetini dalgın dalgın dinledikten sonra kendisine vaat edilen şehadet rütbesini almak için İsmailağa Camii Şerifine gelir. İhvanın ders ve dertlerini dinledikten sonra Duha namazını kılmak için kıbleye döner ve müminin miracı olan son namazına durur. Kulun Mevla’ya en yakın olduğu o esnada, insanlığın en uzağında olan hain eller vücuduna yedi el ateş eder ve çok arzuladığı şehadete erişir. Ertesi gün Fatih Camisi yüz binlerin gözyaşlarına şahit olur. Sessizliğin en büyük ses, yalnızlığın en büyük dost olduğu hicran gününde eller onu diri diri toprağa gömmeyip başlarına taç edinirler. Vefat ettiğinde Sakızağacı Şehitlik Mezarlığı’na defnedilme arzusu, sevenlerinden birinin (Fevzi Başak’ın) kendi yerini şehit Hızır Efendiye bağışlamasıyla yerine gelir. Şehadetinden birkaç ay sonra Şeyhi Mahmut Efendi Hazretleri Buhara’da Şah-ı Nakşibend Hazretlerini ziyaret eder. Manada zuhur eden Şah-ı Nakşibend Hazretleri, ”Hızır Efendi’nin ismi silsile-i şerif de okunsun” tembihinde bulunurlar.
55 yıllık hayata büyük hizmetler sığdıran ve vefat etmesine rağmen kendisini sonsuza kadar yaşatacak bir şehadetle ahirete göç eden Şehid Hızır Ali Hocamızı hayır ile yâd eder, bulunduğu âlemin bütün güzelliklerini kendisi için Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederiz. (Âmîn)
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.