Çalışma yeri çok dar bir yerdi. Masa üzerinde kitaplar serili idi. Telefonu bile yoktu. Apartmanı da asansörlü değildi. Dört katlı bir binanın bir dairesinde yalnızdı. Dört katı inip çıkıyordu. Sade ve mütevazi hali beni çok etkiledi. Sohbetlerine katılarak, kitap ve mealini okuyarak, kendisinin vesilesiyle Müslüman olan pek çok insan olmasına rağmen, tevazu ve ihlâsından dolayı bir şey demedi.
İbrahim Halil ER
Fransa?ya gidiş
Fransa?ya gitmek istedim.
-Vize almak çok müşkül. Belki vize alma işi bir buçuk ay bile sürebilir, dediler.
Ben de dört kişi ile beraber, Fransa?dan gelen bir arabaya binip vize almadan Fransa?ya doğru yola çıktım. Fransa?ya sınırına gelince dört kişi pasaportunu karakola götürdüler. Ben arabadan çıkmadım. Karakol ne yaptı ise bilmiyorum, ne beni ne de pasaportumu sordular. Giden dört kişi dönüp geldiler. Biz yola devam edip gittik. Onlarda birkaç gün misafir kaldım. Çeşitli gruplar gelip sorular sordular. Çeşitli camilere de gittik. Daha sonra onlarla beraber başka bir şehre gittik.
Yolda giderken bazı yerler gösterdiler. ?Osmanlıların geldiği yerler? dediler. Osmanlıca isimlerini söylediler. Osmanlılar burada iken çoklarının korkudan yollarını değiştirdiklerinden bahsettiler. Bazı şehirleri de bana gösterdiler. Buraların Almanya?ya ait olduğu ancak harp zamanında İngilizlere geçtiğini söylediler. Hatta bazı ihtiyarlar var ki Fransızca bilmiyorlar Almanca konuşuyorlar, dediler.
Hülasa bilet alıp trene bindim. Paris?e gittim. İstasyonda beni karşıladılar, misafir ettiler. Orada da sohbetler, konuşmalar, ders vermeler oldu. Çeşitli gruplarla görüştüm. Osmanlılara ait geniş bir arazi varmış. O arazi üzerinde bir cami yapmışlardı. Camiden ziyade konferans salonu vb. mekânlar da düzenlemişlerdi.
Fransa?da sohbete gelenlere akide konusunu işleyip ders verdim. Süleyman Efendi Talebesi kardeşlerimizin de oradaki medreselerine gidip, onları da ziyaret ettim. Burada Kur?an okuyan epey çocuk vardı. Okuyuşlarını dinledim. Güzel Kur?an okuyorlardı. Özel bir elifbaları vardı.
Paris?in yeni yerleşim yerlerine gitmedim. Eski yerleşim yerleri çok dardı. Kiliseleri boş, müşteri bulduklarında satarlardı. Halkın kiliseye ilgisi pey yoktu. Daha sonra başka bir iki şehre daha gittim.
Tekrar Almanya?ya dönmek istedim. Dört arkadaş pasaport kontrolü için karakola gittiler. Daha varmadan karakoldan işaret ettiler ki ?gelmeyin geçin? dediler. Hiçbir kontrol olmadan geçip Almanya?ya döndük. Böyle kolaylıkla geçmemize, gidip gelmemize herkes hayret etti. Malum pasaportumuzda vizemiz yoktu!
Prof. Dr. Muhammed Hamidullah
Fransa?da, Prof. dr. Muhammed Hamidullah?ı ziyaret etmek istedim.
Onu tanıyan bazı kimselerle ziyaretine gittim. Önceden ismini çok işitmiş, asri (çağdaş) bir kişi zannediyordum.
Kendisini görünce hayret ettim. Çok yaşlı idi. Bıyık, sakal karmakarışık kapıya kadar bizi karşıladı. Çalışma yeri çok dar bir yerdi. Masa üzerinde kitaplar serili idi. Telefonu bile yoktu. Apartmanı da asansörlü değildi. Dört katlı bir binanın bir dairesinde yalnızdı. Dört katı inip çıkıyordu. Sade ve mütevazi hali beni çok etkiledi.
Muhammed Hamidullah, yazdığı Fransızca tefsirden bahsetti. 17 baskı yaptığını söyledi.
Fransız Müslümanların durumlarını sordum, şu cevabı verdi:
-Burada 60 bin civarında Fransız Müslüman olduğu tahmin ediliyor. Aralarında tek tük, samimi olmayan, farklı hesaplar ve çıkarlarla Müslüman olanlar vardır, ama sayıları çok çok azdır.
-Peki bunlar nasıl Müslüman oluyorlar?
-Arıyorlar ve buluyorlar.
Sohbetlerine katılarak, kitap ve mealini okuyarak, kendisinin vesilesiyle Müslüman olan pek çok insan olmasına rağmen, tevazu ve ihlâsından dolayı bir şey demedi.
Ona bazı İslam âlimleri hakkında sorular sordum. Ama hep aynı cevabı aldım:
-Cemalettin Afganiyi nasıl görüyorsunuz?
-Masum değildir.
-Muhammed Abduh?
-Masum değildir.
-Mevdudi?
-Masum değildir.
-Humeyni?
-Masum değildir.
-İbn-i Teymiye?
-Masum değildir.
-Peygamberin kabrini ziyaret etmeyi men ediyor, ne dersiniz?
-Peygamberin ziyaretini men eden hakiki bir Müslüman değildir, gibi bir ibare kullandı.
-Irak?la İran?ın harbine ne diyorsun?
-Katil-maktul (ölen de öldüren de) ateştedir.
Bu konudaki hadisi okudu. ?Elkatilu ve?l-maktulu finnar?.
Yıllar sonra 1997 Ramazan?ında New York?da iken kendisinin, New York?ta bir hastanede tedavi gördüğünü işittim. Ziyaretine gitmek istedim. O anda ziyaretime gelen bir profesör dedi ki:
-Ben onun yanından geliyorum. Şuuru yerinde değil. Yazı ile İngilizce soru sordum. Fransızca cevap verdi. Fransızca yazdım Urduca cevapladı. Durumu ağırdır.
Ancak daha sonra Allahu a?lem kardeşinin oğlunun evindeyken kendisini ziyarete gittim. Evin hanımı da herhalde mahremlerindendi. Onlar hizmetini görüyorlardı. Eve gittiğimizde kaylule yaptığını söylediler. Sonra haber verdiler, geldi oturdu. Ancak kimseyi tanımıyordu. Bir müddet kaldıktan sonra ayrıldık.
Hizmet ve ilmî çalışmalardan evliliğe vakit bulamayan, değerli bir araştırmacı idi, mekânı cennet olsun.
İlahiyatçı Profesör?ün Kalbi İmanı
Almanya?dan Belçika?ya geçtim. Orada büyük bir cami vardı. Bu camiyi gezdik, namaz kıldık. Merhum Faysal yaptırmıştı.
Belçika?dan da Hollanda?ya geçtim. Avrupa?nın diğer yerlerinden ziyade sığırlar gördüm burada. Tavlı, semiz hayvanlardı. Çayırda yayılıyorlardı. Avrupa şehirlerine nispeten Belçika ve Hollanda şehirlerinde, şehir temizliği çok iyi değildi. Biraz Türkiye?yi hatırlatıyordu bu yönden.
Orada cami olarak kullanılan eski bir kiliseyi Diyanet satın almış, camiye çevirmişti. Caminin dükkânları ve lojmanı vardı. O camiye gittim. Hıristiyanlara göre bu kilise mukaddes sayılıyordu. Bu bakımdan bazı papazların, satılıp cami olduktan sonra da gelip burada dinlerine göre dualar yaptıkları bana söylendi. Başlangıçta buna izin veren Müslümanlar, ölçünün kaçtığını görünce itiraz etmişler, onların bu hareketlerine rıza göstermemişler. Ve maalesef mahkemelik bir durum olmuş. Neticede Müslümanlar mahkemeyi kazanmışlar. Ondan sonra onların din adamları ve cemaatleri gelip caminin dış tarafında el kaldırıp dua etmeye başlamışlar. Çünkü içeri girmeleri mahkeme kararıyla yasaklanmış.
Uğradığımız bir şehirde Nur Talebesi kardeşlerimizin asri bir dershaneleri vardı. Orayı da ziyaret ettim.
-İhlas suresinde bir müşkülümüz var, bize açıklar mısınız? dediler. (Üstadın ibaresinde) Kendilerine mana ettim. Teşekkür ettiler.
Bu şehirde de Mescid?ül-Aksa isimli büyük, güzel bir mescit vardı. Onu da ziyaret ettim. Mihrabı Türkiye?den getirilmişti. Daha sonra,
-Burada mümtaz papazlardan kimse var mıdır? diye sordum.
-Öyle fazla yok. Yalnız Üniversite Rektörü İlahiyat (Hristiyan İlahiyatı) profesörüdür. Münazaralarla ilgilidir, dediler.
Onunla görüşmek istediğimi kendisine iletmelerini yanımdakilere söyledim. Gidip görüştükten sonra bana haber getirdiler. Ertesi güne belli bir saatte randevu verdiğini söylediler.
-Bu saatte üniversiteye gelsin, orada konuşuruz, diye cevap vermiş.
Ertesi sabah belirlenen saatte Üniversiteye iki araba ile gitmeye karar verdik. Sonra, ?böyle kalabalık göze çarpar, bir araba olsun? dedik. Dört beş kişi bir araba ile Üniversiteye gittik. Gittiğimiz yerde iki üç tane üniversite hocası vardı. Özel bir yerde oturup konuştuk. Danimarka?da papazdan sorduğum soruları bunlara da sormak istedim ki bakalım ne cevap verirler diye!.. Evvela dinlerine göre hayvanların kesilmesi; kadınların çıplak giyinme hududunu sordum. Profesörün bu iki sorudan Danimarka?daki papaz kadar malumatı yoktu. Onun için kitaplara müracaat ediyordu. Daha sonra İncillerdeki tenakuzları saymaya başladım. O da cevap vermeye çalışıyordu. İki üç saat kadar münazaramız devam etti. (Sorduğum soruları daha önce belirttiğim için burada ayrıntıya girmiyorum).
Bize tercümanlık yapan arkadaşımız, Ankara?nın Haymana ilçesinden olup, onun yanında Doktora yapan bir talebe idi. Soru-cevap faslı bittikten sonra Profesöre dedim ki:
-Sen sorularıma cevap verdin fakat, verdiğin cevaplarla kendini ikna etmiş misin evvela? Çünkü cevaplarınız iknâ edici değildi. Hurufata benzer bir şeylerdi.
Bana dedi ki:
-Kendimi ikna etmemişim dersem o zaman Müslüman olmam gerekiyor.
-Ben size niçin Müslüman olmuyorsunuz demedim, İslam?ı teklif etmedim. Sadece bu cevaplarla kendini ikna etmiş misin ki bana cevap veresin! Diye samimi olarak soruyorum.
-Eğer doğruyu söylemem gerekirse, bu dediğiniz mevzularda ben kendimi ikna etmiş değilim.
-Size tek bir soru sorup konuşmaya son vereceğim.
-Buyur sor.
Daha önce Danimarka?daki papaza verdiğim örnekle sorumu sordum:
-Bir kişi kırk sene bir topluluk içinde yaşarsa, hiçbir yalanla itham edilmediği gibi, düşmanları tarafından bile, doğru-emin-güvenilir unvanını almış olursa, bir gün bu kişi elinde bir mektupla bir cemaate gelse: ?Ey cemaat, Sultan beni size gönderdi. Bu elimdeki mektupta Sultanındır. Sizden şunları yapmanızı, bunları da yapmamanızı istiyor.? Siz de buna inanın dese ne yapmak lazım gelir? Bu güvenilir insana bir kısmı inansa ve diğer bir kısmı da bazı iddia ve iftiralarla onu yalanlasa, hangisi doğru olur, ikinci gurup akıllıca hareket etmiş olur mu?
Profesör o zaman meseleyi sezdi. :
-Akıl kabul etmez desem o zaman Müslüman olmam gerekiyor.
-İşte o zat Muhammed Aleyhisselam?dır. Sultan?dan Murat Allah Telala?dır! Mektuptan maksat Kur?an-ı Azimü?ş-Şandır.
Onu hemen tasdik edenlerden biri Ebu Bekr-i Sıddık?tar.
Belagatine bakıp tasdik edenlerden birisi Seyyidina Ömer?dir.
Tarihi vakalara bakıp tasdik eden ise Habeş Kavminin Kralı Necaşi?dir.
Heraklius Filistin?i aldıktan sonra Kudüs?ü ziyarete geldiğinde Peygamber (SAV)?den kendisine bir mektup ulaştı. Mektup, son Peygamberin zuhur ettiğini, kendisini İslam?a davet ettiğini açıklıyordu.
Mektubu okuduktan sonra yanındakilere sordu:
-Mekke ehlinden kimse buralarda var mı?
Araştırdılar ve ticaret için gelen bir cemaat var olduğunu, başlarında reis olarak Ebu Sufyan bulunduğunu kendisine haber verdiler. Mekke heyetini çağırıp görüştü. Ebu Sufyan?ı yakınına alarak, oradakilere;
-Ben bundan soru soracağım. Yalan söylerse yalan söyledi deyin, dedi.
Ve Ebu Sufyan?dan sormaya başladı:
-Bunun nesli sizde nasıldır??
Ebu Sufyan:
-Bizde asil olan bir aileden gelmektedir.
-Ecdatlarından Melik (Mülk sahibi, hükümdar) olanlar oldu mu?
-Hayır!
-Ona tabi olanlar fakirler mi? Zenginler mi?
-Daha çok fakirlerdir.
-Dinine girenlerden bu dini beğenmeyip geri çıkan var mıdır?
-Hayır!
-Siz Onunla harp ediyor musunuz? Ediyorsanız kim galip kim mağlup oluyor?
-Harp ediyoruz. Bazen biz bazen o galip geliyor.
-Ne emrediyor size?
-Tek bir Rabbe ibadet etmeyi, kötülük yapmamayı, kimsenin hakkına tecavüz etmemeyi v.s.
-Siz onu yalancılıkla itham ediyor musunuz??
-Etmiyoruz
Heraklius bu soru ve cevap faslından sonra dedi ki:
-Madem ki insanlar hakkında yalan söylemiyorsa, yalancı biri değilse, Allah hakkında hiç yalan söylemez.
Ben sana nesebini sordum, ?asildir? dedin. Bütün Peygamberlerin nesebi asildir.
Soyundan kimse melik, hükümdar oldu mu? dedim. ?Hayır? dedin. Olsaydı ecdadının, atalarının mülkiyetini, taht davasını sürdürüyor, derdim.
?Fakirler mi, zenginler mi ona tabi oldular.? ?Daha çok fakirler? dedin. Bütün Peygamberlerin ilk inananları, bağlıları çoğunlukla fakirlerdir.
?Dinine girip sonradan beğenmeyip çıkan var mı?? ?Yok? dedin. Din nurdur. Giren zulmete, karanlığa yönelmez bir daha.
?Harp ediyoruz, bazen o, bazen biz galibiz? dedin. Bütün peygamberlerin şanı böyledir. Bazen galip, bazen mağlup olurlar.
?Onu yalancılıkla itham ediyor musunuz?? diye sordum. ?Hayır? dedin.
Eğer dediklerin doğru söyledinse o hak peygamberdir. Ayağını yere burarak, ?burası da O?nun mülküdür? dedi?
Bunun üzerine Hıristiyan İlahiyat Profesörü:
-İnandım. Muhammed Aleyhissalatu vesselam, Allah?ın Rasulü?dür. Fakat kelime-i tevhidi bana teklif etme. Çünkü dinde zorlama yoktur, dedi.
Ben inandım ki Profesör İslamiyet?i kalben kabul ediyor. Fakat hem yanında başka arkadaşları olduğu için, hem de Dekan olduğu için bunu izhar etmiyor, edemiyor.
Ondan sonra vedalaştık. Diyanet?in görevlisi Cuma Hoca?da misafir kaldım. Hoca dedi ki:
-Camilerimizde ezanı önce açıktan okurduk. Sonra gizli okumamız istendi. Konu mahkemeye intikal etti. Komşulardan sordular, ?ezandan rahatsız oluyor musunuz?? ?Hayır? dediler. Sonra bize açıktan okuma izni verildi.
Şeyh Seyda?nın Üstad?la İlgili Gönderdiği Mektup
Bismihi sübhanehu
İlmiyle amil, kalbi selim ve güzel huy sahibi apaçık sırat-ı müstakimi yol edinmiş, kerim kardeş eş-Şeyh Molla Muhammed Emin! Allah onu koruya, afiyet vere ve bereketlendire, amin.
Esselamü aleşküm ve rahmetullah. Sizden dua taleb ediyoruz. Fazl ve kereminizden istimdad ediyoruz. Kendimize ve kardeşlerimize, Allah?ın emrini ta?zim etmelerini, onu her şeye tercih etmelerini tavsiye ediyoruz. Çünkü bunun dışındaki hiçbir şey fayda vermez, sonuç getirmez, hayır yoktur, hidayete de erdirmez. Menfaat veren, hidayete erdiren bizzat O?dur. Ondan başka da yoktur. Çünkü başkalarında yorulma olur, abesle iştigal vardır, zarar vardır. Mutlaka terk edilmeli ve toptan atılmalı. Ne dururken, ne de hareket ederken hatıra getirilmemeli. Fena, ancak O?nda, beka ancak O?nunladır. Gerisi zarar ve şerdir. Noksanlık ve hüsrandır. Kamil akla muhalefettir. Belki de serapa ahmaklıktır, cehalettir ve sapıklıktır. Hakkın dışında, sapıklıktan başka ne olabilir ki? Allah, bizleri muvaffak eyleyip, rüsvay eylemesin. Kerim O?dur. Mennan O?dur. Rahman ve Rahim olan O?dur. Büyük fazl-u kerem sahibi, ihsan sahibi O?dur.
Ayrıca, bize üstazın selam ve tebrikini ve ihsanını belirten mektubunuz ulaştı. O üstaz ki: fazileti meşhur, kadru kıymeti büyük, ilmi derin, yüce imam-ı hümam ve şeyh olan, vasıfları belirtilen zatı kerim?in selamı, bizim için bayram olur. Allah izzetini, şerefini, yükseklik ve derecesini artırsın. Ziyadesi olmayan bağışlayıcılığını her iki dünyada da versin. Amin.
Selamına karşılık ?Aleyna ve aleyke ve aleyhis selam (bize, sana ve ona selam olsun)? diyerek cevap veririz.
Tebrike gelince, bu onun faziletidir ve ondan kaynaklanmaktadır. Her iki halde de fazilet onundur.
?Benim onunla her iki cihetten alakam var.? Sözüne gelince; bu hayırlı bir kelimedir. Hoş bir sözdür. Hoş kelime ise sadıktır. Onun için ikram etti. Çok değişik manaları ve ihtimalleri vardır ki, duyan kişi, dilediği manaya ve ihtimale yorsun. Lakin muvafık ve makbul olan, muhalifi bulunmayan mana budur vesselam.
Allah, geniş rahmetiyle rahmet eylesin ve uçsuz bucaksız cennetine koysun.
?Benim onunla her iki cihetten alakam var.? Sözünden, şu miskinin ümidi şudur: O son derece faziletli zatın bu miskinin hem dünyasına, hem de ahiretine dua etmesi, aynı zahir ve batında nazargahı olması, gözünün bu miskin üzerinde bulunmasıdır. İnşallah, Allah ona bol mükafatlar versin, amin. Yine de en iyisini bilen Allah?tır. En Rahim, en Kerim ve en Hakim olan O?dur, vesselam
Yaptığınız telif esere gelince çok iyidir. İnşallah faydalı olacaktır. Sizinle bir araya gelme şerefine nail olunca, bir takriz yazarız vesselam.
Bediüzzaman Said-i nursi?nin vefatı
Bilahare merhum Üstad vefat ettiği zaman Urfa?ya ben de gittim. Fakat cenazeye yetişemedim. Kendisiyle gelen talebeleri ile görüştüm, dediler ki:
? Üstad bir gün bize, ?Arabayı kontrol edin. Uzak yola gidebilir mi? Bakın? dedi.
Kontrol ettik. Kaç gün sonra birlikte arabaya bindik. Nereye gideceğini anlayamamıştık. Her zaman arabaya binip yola giderken bize ?Yavaş sürün, yavaş sürün? derdi. Bu defa ne kadar hızlı sürdüysek ?Daha çok hızlı sürün? diyordu. Uçar gibi gidiyorduk. Urfa?ya gideceğimizi sonradan yolda öğrendik. Arkamızda Emniyet, ?Said-i Nursi gitmiş? diye alarma geçti. Telefonlar yağdırıldı. Fakat Urfa?ya gelinceye kadar bizi bulamadılar. Üstad hasta idi. Lakin namazlarını oturarak değil hep ayakta kılıyordu. Urfa?ya ulaştığımızda önce İbrahim Halil Dergâhına gitti. Oradan koltuğuna girerek otele gittik.?
Ben daha sonra geniş bilgi almak için Üstad?ın kaldığı otele gittim...
Devam Edecek
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.