PKK ilk öldürme eylemini Ağustos 1984’de Eruh’ta yapmıştı. O tarihten bugüne on binlerce insanımızı terör saldırıları neticesinde kaybettik. Can kayıplarımızın yanında maddi zararların bir önemi yok ama o da 150 milyar doların çok üstünde. En son geçtiğimiz Cuma günü, yine bir Ağustos ayında, Cizre’deki bombalı araç saldırısıyla birlikte 11 emniyet mensubumuz şehit oldu. İçinde ağır yaralıların da bulunduğu onlarca insanımız ise hastanede tedavi görüyor.
Biz bugün özellikle “Çözüm Süreci”nde yapılan hataların olumsuz sonuçlarını yaşıyoruz. Önceden PKK’nın eylemleri genellikle doğrudan sızmalar neticesinde saldırmaktı. Çözüm süreci sonrası bu taktiği değiştirdiler. Artık bombalı araçları kullanıyorlar. Bu süreçte güvenlik güçlerine, valiliklere yürütülen plan zarar görmesin diye resmi, gayr-ı resmi talimatlar verilmişti. Bunu fırsat bilen PKK şehir yapılanmalarını olabildiğince tahkim etti. Her tarafa mühimmat yığdı. Hendek siyaseti olarak tartışmalara konu olan son gelişmelerin altyapısı, işte bu günlerde oluşturuldu. Bugün örgütün elinde yüzlerce ton patlayıcının olduğuna dair yorumlara, değerlendirmelere şahit oluyoruz. Bunu gören devlet, sokağa çıkma yasakları dahil daha sıkı tedbirler alarak şehirlerin PKK unsurlarından temizlenmesi girişimine başladı. Belki devlet açısından arzu edilen bu değildi, riskliydi ama tehdit öylesine bir boyut kazanmıştı ki, şehirler PKK tarafından öylesine kuşatılmıştı ki, devlet başka bir seçenek kalmadığı düşüncesiyle bu yolu kullanmak durumunda kaldı.
Peki, bütün bu olanlara rağmen PKK neden başarılı olamaz? Öncelikle şunu ifade edelim. PKK’nın ideolojik olarak aşırı sol bir altyapıya sahip olması ve oralardan beslenmesi, hedef kitle olan Kürt kardeşlerimiz üzerinde beklenen etkiyi ortaya koyamadı. Çünkü Kürt nüfusun din ile arasındaki bağ çoğu zaman batıdakilere göre daha güçlüdür. Yani PKK ilk çıkış mantığı itibariyle zaten halkından kopuk, ölü doğan bir yapılanma oldu.
Diğer taraftan dünyadaki önemli bir örnek üzerinden de, PKK’nın sonuç alamayacağını rahatlıkla görebiliriz. Bu örnek ETA. İspanya’nın Bask bölgesinde bağımsız bir devlet kurma fikriyle Franco yönetimine karşı ilk eylemlerini gerçekleştirdiler. Örgüt 1959 yılında kuruldu. Yaklaşık 850 kişinin ölümüne sebep oldular. Bask Bölgesi ekonomik açıdan İspanya’nın lokomotifi sayılır. Zaten ETA’nın kuruluş mantığı ve İspanya’dan ayrılmak istemesinin temelinde de bu vardı. Biz gelirimizi İspanya’nın diğer kesimleriyle paylaşmak istemiyoruz dediler. Neden fakir bölgeleri biz finanse edeceğiz diye itiraz ettiler. Zaman içinde partileştiler. Şimdi yasaklı olan partilerinin adı Batasuna idi. Öylesine zengin bir bölgeye sahipler ki, kişi başına düşen gelirleri 31.000 usd. Bu AB ortalamasının da üstünde. Bask’ta halk, Romalılardan 19. Yüzyılın sonlarına kadar, dilleriyle, kültürleriyle, ayrı siyasi kimlikleriyle yaşadılar. Kendi parlamentoları, mahkemeleri vardı. Askeri güçlerinin yanında, idari, mali, yasal yapılarını, özerkliklerini de muhafaza ettiler.
ETA dâhil masum insanların hayatına kasteden her yapılanma terör örgütüdür. Bu ifadem ETA’yı masumlaştırmak adına elbette değil. Zaten ETA da 2011’de silah bıraktığını açıkladı. Bunlarla beraber şimdi soru şu; PKK, ETA’nın öne sürdüğü, kuruluş mantığını oluşturan hangi gerekçelere sahip? Tarihi bir altyapısı olmasına, sosyal ve siyasal olarak karşılığı bulunmasına rağmen silahın çözüm olmadığını gören ETA, bugün siyaseti adres gösteriyor ve mücadelesine siyasi alanda devam edeceğini söylüyor. Şimdi hep beraber düşünelim. Hal böyleyken, İspanya örneği ortadayken, PKK’nın bunca sanal ayrılık gerekçeleriyle birlikte başarıya ulaşması mümkün mü?
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.